Ana dil, ayet midir?

“Semavat ve arzın yaratılması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklılığı, O’nun ayetlerindendir.” (Rum:22)

Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde, semavat ve arz birlikte zikredilmektedir.
Bu birliktelikte bir sır vardır. Bütün semavatı düşündüğümüzde, dünyanın semavat içerisinde çok küçük bir nokta kadardır. Bu küçüklüğüne rağmen, içinde barındırdığı insan ve diğer canlılardan dolayı, dünya, çok kıymetli hale gelmekte ve semavatla birlikte zikredilmektedir. Ayette sanki, dünya, semavat kadar büyükmüş gibi, bir birine denkmiş gibi zikredilmektedir.  Adeta insanın bir eline dünyayı, diğer eline de semavatı vermekte ve dünyanın önemini ortaya koymaktadır.

Yukarıdaki ayete baktığımızda, benzer bir birlikteliği, lisanlarımızın ve renklerimizin farklı yaratılması ile semavat ve dünyanın yaratılması arasında da görmekteyiz. Dünya ve semavat nasıl ki O’nun ayetlerindendir.  Aynı zamanda, ‘lisanlarınızın ve renklerinizin farklı yaratılması’ da O’nun ayetlerindendir.  Bir taraftan lisanlarınız ve renkleriniz, diğer tarafta dünya ve semavat.

Demek ki, lisanlarımız ve renklerimiz de dünya ve semavat kadar, kocaman bir ayettir. Ve bize, O’ndan haber veriyor. Kendisi, tek olmasına rağmen, herkesi çeşitli şekillerde ve renklerde yaratmış. Çokluğumuz, O’nun tekliğini gösteren birer ayettir. Farklılığımız, O’nun zenginliğini gösteriyor.

O’nun ‘Munazzım’ ismi olmasaydı, lisanlarımızın ahengi, düzeni, intizamı olmazdı. Dilbilgisi kurallarımızı, kelimelerimizi, cümlelerimizi kurarken O’ndan ilham alırız. Dilimizin, coğrafyamızla ilgisini, çevre şartlarımızı O düzenler. Dillerimizin zenginliğini O verir. Harfleri, bize O öğretir. Hecelemeyi O’ndan öğreniriz.

Eşyaya, nesnelere koyduğumuz isimleri bize, O öğretti.  ‘Adem’e (as) eşyanın isimlerini O öğretti.’(Bakara, 31) Eşyanın isimlerini, her bir dilde, farklı bir şekilde bize öğreten O’dur. Dillerimizi farklılaştıran O’dur.

Bu kadar çeşitliliği sağlayan ve bu kadar dil zenginliğini bize veren O olmasına rağmen, nasıl oluyor da dilimize kibirle sahipleniyoruz? Ve adeta dili biz yaratmışçasına birer tahakküm aracı yapıyoruz?

Dilimizi biz mi yarattık ki, başka dilleri küçümsüyoruz? Hangi dili konuşacağımıza biz mi karar veriyoruz ki, kimin hangi dili konuşacağına karar veriyoruz?
Binlerce lisanı yaratan biz miyiz ki, herkesin aynı dili konuşması gerektiğini düşünüyoruz? Dilimizin zenginliğini biz mi yarattık ki, dilimizin zenginliğiyle övünüp duruyoruz? Bildiğimiz dillerle övünüyorsak, bilmediğimiz diller, cahilliğimizi mi gösteriyor?

Soruları çoğaltabiliriz. Ancak, cevapları verirken lütfen dikkat! Siyasi, sosyal olaylar, coğrafi mekanlar bizi şaşırtmasın! İnsanları, renklerine göre, dillerine göre anlamaya çalışalım. Ama, bu farklılıkları, onları aşağılama vesilesi yapmayalım.
Ne diyordu Hucurat 13. Ayet? ‘Ey insan, sizi bir dişi ve bir erkekten yarattık. Ve bir birinizle tanışasınız diye sizi şubeler ve kabileler kıldık. Allah indinde en takvanız, en çok takva sahibi olanınızdır.’

Lisanlarımızın farklılığı da tanışmamız için, bir birimizin dilini öğrenmemiz içindir. Kürtçe, Türkçe, Farsça, İngilizce vs. dillerinden birisini bilen, diğerini de öğrenmeye çalışmazsa, diğer dili bilenle irtibata geçmezse ‘tanışma’ olmaz.

Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz(Y.Emre)

Lisan, sadece dilbilgisinden oluşan ve kuralları olan bir dilden ibaret değildir. Lisanda, kültürün, dinin coğrafyanın, duyguların ve toplumsal karakterlerin payı vardır. Bundan dolayı, Bediüzzaman der ki: ‘Bir milletin mizacı, o milletin hissiyatının menşei olduğu gibi, lisan-ı millisi de hissiyatının makesidir.’(Muhakemat)

Milliyetçiler, kendi milli varlıklarını kutsadıkları gibi, dillerini de kutsamaktadırlar. Bu kutsama, yukarıda değindiğim Allah’ın ayeti türünden bir kutsallık değildir. Daha ziyade, kendi milli gururlarını okşayarak benliklerini yüceltmektir.  Arasındaki fark, Allah’ın ayeti olarak düşündüğünüzde, Allah’ı takdis etmiş olursunuz. Kendi milli gururunuzu kutsadığınızda, kendi benliğinizi kutsamış olursunuz.

‘Unsuriyet ve milliyet esasları, hakkı takip etmediğinden, zulmeder, adalet üzere gitmez.’(Bediüzzaman).  Zira bir milliyetçi, kendi dilini merkeze aldığında, diğerlerini dışlar, ‘öteki’leştirir. Bu, zamanla ‘öteki’nin de merkezi dili konuşmasını ister. Hatta ulusu gibi devletini ve devletinin dilini(resmi dil) de kutsar. Bediüzzaman, batı medeniyetinin Kur’an medeniyeti ile muaraza etmesi bahsinde, cemaatlerin rabıtasını ‘unsuriyet ve menfi milliyet’ olarak tesbit eder. Unsuriyet ve menfi milliyet de başkasını yutmakla besleniyor. Yutulan en önemli unsur, dilin yutulmasıdır. Bir dilin, başka bir dil tarafından yutulmasıdır bu.

Yutulan insanların anadilidir. Allah’ın ayetidir, O’nun bir mu’cizesidir.
Senai Demirci’nin de tespit ettiği gibi, ‘birden fazla dil bilebilirsiniz. Ama, ana diliniz tektir. ‘Ana dil, insanın cennetidir.’(Bejan Matur) ‘Dil varlığın evidir.’(Heidegger) Varlık, dil ile hissedilir, anlaşılır. Hayat, önce ana dilde teneffüs edilir. Ana dil, ana sütü gibidir. Din, önce ana dilde anlaşılır.

Anadilde söylenen ninniler, atasözleri, şarkılar, fıkralar, tekerlemeler başka dillere tercüme edilince anlaşılmaz. Bir dili yok ettiğinizde yok ettiğiniz sadece bir dil değildir. Aynı zamanda o dilin, kültürü, örfü, adeti ve bütün bunların muhassalasından ibaren olan milletin mizacını ve karakterini de yok ediyorsunuz. Milletin mizacını yok ettiğinizde ise, artık o milleti de yok etmiş sayılırsınız. Nasıl ki, bir kişinin karakterini yok ettiğinizde, kişinin şahsiyetini yok etmiş gibisiniz. Kişiyi karaktersiz hale getirmiş olursunuz. Aynen öyle de bir milletin karakterini de yok ettiğinizde, o milletin manevi şahsiyetini yok etmiş oluyorsunuz. Tarih, manevi şahsiyeti yok edilince ne hale geldiklerinin örnekleri ile doludur.

Kürt sorununa bir de bu açıdan bakın. Neden bu kadar içinden çıkılmaz hale geldiğini, yukarıdaki ifadelerden sonra bir daha değerlendirin. Risalelerde tevhid-i tedrisat lehine en ufak bir ima bile bulunmazken, yıllarca tevhid-i tedrisatı neden savunduğumuzu (ya da tartışamadığımızı) sorgulayın. Ve ana dilde eğitim tartışmalarını bir de bu gözle bakın. Allah’ın ayetine perde olduğunuzda, sonunun nerelere varacağını düşünün.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum