Ambarı tıka basa doldurmak

“Toplantılarda istifade etmek istiyorum” demişti bir dostum. “Unvanları büyük, kapasiteleri sınırlı yaklaşımları” gayr-i ciddi bulduğunu söylemişti. Sonunda “Yazık” ifadesiyle, zaman cellatlarının kamuda ve özelde ne kadar çok verimsiz görüşmeler yaptığına,  aynı zamanda üretimlerinin ve katkılarının da ne kadar kısıtlı olduğuna işaret etmişti.

Yönetici konumundaki arkadaş, başarı profili ve iletişim becerisi dolayısıyla etkili ve  göz dolduran bir çalışma azmine sahipti. Yönetmeyi seviyordu. Gücünü hissettirecek ince ayarlı iradeli diplomasiyi sabır çarkında öğüterek karşısındakine sunardı. Bunu gizli idare mekanizmasına çevirmişti neredeyse. Bu özelliği ile de alamayacağı sonucun olamayacağına da inanmıştı.

Her diyalogunda belirleyici olma hırsı, zekasının el verdiği bilgi baskısı ve sonuçta benliğin olumsuz kıskacında hakim olma ve otoriterlik hevesi, profesyonel kılıfta mengene gibi muhatabının aleyhine işledikçe sessiz bir yönetim mantığıyla hükmediyordu.

Bütün bunların tatminsiz ve daha fazlasını isteyen doyumsuzluğu, değişiklik hevesiyle yeni maceraların kapısını çaldıkça düşünce tutarlılığı ve mutluluk adrinali zarar görmeye başlamıştı.

İç çaresizliğinin mahpus hali, dış başarının sathiliği ile herkesi uyuturken içindeki sesin itiraz noktalarını bastırmaya çalışıyordu. Günün birinde bunların hepsi canına tak etti ve stres debisi yüksek bir girdabın içinde buldu kendisini.

Kendini adadığı işi, kurumu düzeltme hırsı, başkasını yönetme arzusu, tepe yöneticinin dışlayıcı tutumlarına gösterdiği tahammül ve bütün bunların ötesinde katlandığı suni mutluluk, iç dünyasını karartmıştı.

Doktorun “Dinlenmeniz lazım” ikazı ile sarsılmıştı. Beklenmedik bir anda kapıyı çalan sağlık problemiyle. Öyle ya! Daha enerjikti, iddialıydı, aşması gereken tepeler, varması icap eden zirveler vardı hayalinde. Kendini büyülü fener gibi görmüştü yıllar yılı. Kurumun olmazsa olmaz beyin takımıydı. Raporların en analitik hafızası ondan sorulurdu. En büyük gücün ve stratejinin rakamları konuşturmak olduğuna inanmıştı ve bunu gücünü arttırmak yönünde kullanabilmeyi öğrenmişti. Patronun sağ koluydu. Kendisi gibi sistemli düşünen neredeyse yok gibiydi. Evet hepsi çalışıyor ve gayret gösteriyorlardı, ancak kendisine göre farkındalık düzeyleri ve olayları okuma basiretleri sınırlıydı.

Ne yazık ki, doktorun “Dinlenmen lazım” sözü, bütün bu kendinden menkul kerametleri ve doğruluğu yüksek kabul görmüş bu meziyetleri, kendi iç tasarımını ihmalden kaynaklanan yeni şartlara direnmeye uygun değildi.

“Nerede hata yaptım ve dozajı kaçırdım? Bu kadar stresli işin altında kalmalı mıydım, yoksa farklı bir metotla çalışma verimliliğimi daha etkili kılmalı mıydım?” soruları ile yüzleşme safhasına geçtiğinde; derinleşen nefesiyle tasdik ettiği ve kendisini bayağı acıtan bir tabloyla karşılaştı.

Bir anda yaşadığı ve beklemediği sağlık problemi, depresyon hali; yol bulmakta zorlanan aklının zeka pırıltılarına sarılma isteği uyandırdı. Yol bulamadı. Zaten zekanın mahsulü, ancak amacını ve niyetini netleştirememiş bir hayhuyun macerasına ve bu kadar sınır tanımaz dünya hevesine neden boğulduğunu ve sonuçta neyin değiştiğini ve değip değmediğini düşündükçe, iç alemindeki daralma kanalları açılmaya başladı. Sızısı ağırdı. Neredeyse bir iç kanama yaşıyordu. Aynı zamanda şaşkındı, yaşadığı durum ezberlerinde mevcut değildi. 

Hekimin mutat tavsiyeleri iç soruyu azaltmadığı gibi bilakis arttırmıştı. Yalancı dostlar listesini gayr-i ihtiyari hazırlamaya başlamıştı zihninde. “Elde var” noktasına geldiğinde eli açık yukarıya bakan avucunun içine baktı. Havaya kaldırdığı sol elinde sadece üzücü bir geçmiş, anlamlı olmayan boğuşmalar ve bir daha yüzleşmekten utandığı hataları vardı avucunda.

Bir an duraksadı. Derin bir nefes aldı. Tekrar temiz havayı içine alıp, bol oksijenli yeni takviye ile birden avucunun içine üfürdü. Bunu üç kez denedi. Her defasında biraz daha rahatladığını hissetti.

Sonra sağ elini açıp, aynı şekilde dikkatini gelecek düşüncelerine, planlarına ve sınır tanımayan heveslerine verdi. Onları göz önüne getirdi. Hepsi sağ avucunda geleceğe ait yüklerdi ve beynini yoruyorlardı. Dağınıklardı. Birden fazla niyet ve bakış taşıyorlardı. Barışık değillerdi. Bir kısmı birbirini yemek için adeta bir aradaydılar. Çoğu bekleme odasında yorulmuşlardı. Hayata geçmemişlerdi. Eskisi gibi heyecan vermediklerini, bu sürecin içinde daha iyi anlamıştı.

Şimdi topluca onları kabul ediyordu. Kısaca konuşturarak karşılıklı kabulünü ölçmeye çalıştı. Baktı ki çoğuna ait arzusu örselenmiş. Pörsümüş bir hal gördü kendi gelecek beklentisinde.

Onları üfürmek istedi bir ara. Az önce yaptığı gibi. Başka bir yol denemeyi tercih etti. En çok beğendiği ve hala kendisini tanımlayan ve kabiliyetleri ile örtüşen hedefini seçmeye koyuldu. Haliyle zor bir sınavdı. Bütün planlarının alt üst olduğu bir keşmekeşlik yaşıyordu şu anda ve neyi nasıl yapacağını da bilemiyordu, nereden başlayacağını da.

Her şey karışmış, umutları kırılmış ve kendine duyduğu güven sarsılmıştı. Bir yorgunluk yaşıyordu. Sürekli plandan bahsederken bir plansızlık içindeydi. Bunu çözmenin kolay olmadığını da düşünüyordu artık. Her sıkıştığında zamanın çözücülüğüne sığınmaya çalışıyor ve kendini bu şekilde rahatlatıyordu.

Neyseki hedeflerini sınava tabi tutup, mülakat testlerinden geçirdi. Gerekçelerini dinledi. “Neden?”sorusu karşısındaki ikna ediciliklerine ve inandırıcılıklarına baktı. Her birinin ayrı hususiyetleri ve kendine göre haklı gerekçeleri, büsbütün hayret içinde bir merakı ve tereddüt içinde bir ayrışmayı beraberinde getirdi.

Bu arada sağ cenahta vücut sızısı da artmıştı. Beyninin sağ tarafı da daha fazla ısınma yolundaydı. Hepten huzursuz olmuştu. Güya dinlenecekti. İşten ayrı bir sakinleşme yaşayacaktı. Kendini rahatlatacaktı. Doktorun dediği gibi bunları düşünmeyecekti. Fazla kurcalamayacaktı. Bütün bunlar şu anda vücut ısısını, uygun titreşiminin, akıl sorgulamasını ve niyet sadeliğini düşünmeye engel olamıyordu.

Düşünce denizine yelken açan bu yüzücünün yorgun hali, onu görenlerin okuyamadığı bu parçalı harita ve düzensiz yolculuk, ona uyarıcı mesajlar vereli beri, yeni arayışının peşine düşmüştü. Anlamadığı bir şey vardı. Hem araştırması derinleşiyor, hem çözülmeler mutsuz ediyor, hem de bir şeylerin eskisinden farklı geliştiğini idrak ediyordu. İkilemler ve oldukça sarsan gelgitler yaşıyordu.

Mülakat anının bu uzayan ara düşünceleri ve hedeflerin karşısında yarışmacı gibi kendilerini sevdirme hünerleri ile kendisinin dağınık hali, ani bir tebessüm bulutunu sağladıysa da gök gürlemesine ve yağmur yağmasına yetmedi. İçinin gözyaşlarının yağmuru ile ıslandığını ve üşümeye başladığını fark ediyordu sadece.

Elemeler sonunda, zorda olsa “güle güle” deme zaruretini yaşadığı misafir ancak işgal kuvveti gibi içine sinmiş hedefleri ve tahakkuku imkansız düşünceleri yolcu etti. Elde kalanlara bir daha göz attı. Beş hedefinde kalabalık ve karışık olduğunu gözlemledi. Kendisiyle barışık olmamasının sebeplerini de öğreniyordu bu vesile ile.

Eğreti duran ve kendisiyle tam mutabık durmayan iki hedefini daha azalttı. Üçünün birbirini ne kadar kabullendiklerini, ortak paydalarını ve bütünlüğüne ne kadar uygun olduklarını değerlendirmeye başladı. İkisi arasında istenen birliği, ittihadı sağlayabileceğine dair güçlü sinyaller aldı beyin merkezinden ve kalbin sevgi kanallarından.

Üçüncünün de itirazı vardı diğer ikisine. Bu tutum, tercihe kolaylık vermişti. Yaşama arzusu yanında var oluş nedeninin ağır soruları altında pestil gibi ezildiğini ve bu güne kadarki çaresizlik başarısını neden ertelediğini ve şimdinin muhakeme kalitesini tekrar irdeleyecekti ki, üçüncü hedef “Allah’a ısmarladık” deyip çıkmıştı zihin haritasından ve düşünce aleminden. “Ohh be” dedi birden. “Ambar memuru gibi ne kadar da tıka basa doldurmuşum depoyu. İşgal etmişim faydalı alanları. Şükür rahatladım” terennümü bir teselli olmuştu.

Kalan iki hedefiyle barışık yaşamaya karar vermenin huşusu ile öylesine bu gelişmelere seyreden sol eli ile paralel bir dua şeklinde yüzünü avuçlamaya hazır bir buluşma öncesi şu duayı yaptı:

“Allah’ım beni halis niyetin, saf düşüncenin ve kendini anlamaya çalışıp fıtratına uygun kabiliyetinin benimsediği hedefinde yürümeyi ve bunda sabit kalmayı nasip eyle.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum