Allah’ın varlığı bütün nimetlerin fevkinde öyle büyük bir nimettir ki

Allah’ın varlığı bütün nimetlerin fevkinde öyle büyük bir nimettir ki

Günün Risale-i Nur dersi


dunun-risale-dersi.png

Bismillahirrahmanirrahim

وَمَنْ اِسْتَنَدَ بِاْلاِيمَانِ إِلٰى النُّقْطَةِ اْلاُولىٰ، وَاسْتَمَدَّ مِنَ النُّقْطَةِ الثَّانِيَةِ أَحَسَّ مِنْ أَعْمَاقِ رُوحِهِ لَذَائِذَ مَعْنَويَّةً وَأُنْسِيَةً مُسَلِّيَةً وَاِعْتِمَاداً يَطْمَئِنُّ بِهَا وِجْدَانُهُ

اَلنُّقْطَةُ الرَّابِعَةُ

اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى نُورِ اْلاِيمَانِ الْمُزِيلِ لِلآلآمِ عَنِ اللَّذَائِذِ الْمَشْرُوعَةِ بِإِرَاءَةِ دَوَرَانِ اْلاَمْثَالِ

وَالْمُدِيمِ لِلنِّعَمِ بِإِرَاءَةِ شَجَرَةِ اْلإِنْعَامِ

وَالْمُزِيلِ آلاَمَ الْفِرَاقِ بِإِرَاءَةِ لَذَّةِ تَجَدُّدِ اْلاَمْثَالِ. يَعْنِى أَنَّ فِى كُلِّ لَذَّةٍ آلاَماً تَنْشَأُ مِنْ زَوَالِهَا. فَبِنُورِ اْلاِيمَانِ يَزُولُ الزَّوَالُ، وَيَنْقَلِبُ اِلٰى تَجَدُّدِ اْلاَمْثَالِ. وَفِى التَّجَدُّدِ لَذَّةٌ أُخْرىٰ. فَكَمَا أَنَّ الثَّمَرَةَ إِذَا لَمْ تُعْرَفْ شَجَرَتُهَا تَنْحَصِرُ النِّعْمَةُ فِى تِلْكَ الثَّمَرَةِ. فَتَزُولُ بِأكَْلِهَا. وَتُورِثُ تَأسُّفاً عَلى فَقْدِهَا. وإذا عُرِفَتْ شَجَرَتُهَا وَشُوهِدَتْ، يَزُولُ اْلاَلمُ فِى زَوَالِهَا لِبَقَاءِ شَجَرَتِهَا الْحَاضِرَةِ، وَتَبْدِيلِ الثَّمَرَةِ الْفَانِيَةِ بِأَمْثاَلِهَا

وَكَذَا إِنَّ مِنْ أَشَدِّ حَالاَتِ رُوحِ الْبَشَرِ هِىَ التَّأَلمَاتُ النَّاشِئَةُ مِنَ الْفِرَاقَاتِ. فَبِنُورِ اْلاِيمَانِ تَفْتَرِقُ الْفِرَاقَاتُ وَتَنْعَدِمُ. بَلْ تَنْقَلِبُ بِتَجَدُّدِ اْلاَمْثَالِ الَّذِى فِيهِ لَذَّة ٌ أُخْرٰى إِذْ كُلُّ جَدِيدٍ لَذِيذٌ

AÇIKLAMA

Lâkin, birinci noktaya istinad ve ikincisinden de istimdat eden adam, kalben ve ruhen pek çok zevk ve lezzetleri, ünsiyetleri hisseder ki, hem mütesellî, hem vicdanı mutmain olur.

Dördüncü nokta

İman nuru, lezâiz-i meşrûanın zevâle başladıkları zaman hasıl olan elemleri, emsalinin vücut ve gelmekte olduklarını göstermekle izale eder.

Ve kezâ, nimetlerin devam edip tenakus etmemesini, nimetlerin menbaını göstermekle temin eder.

Ve kezâ, firak ve ayrılmaların elemlerini, teceddüd-ü emsalinin lezzetini göstermekle izale eder. Yani zeval düşüncesiyle bir lezzette çok elemler olur ki, iman o elemleri teceddüd-ü emsaliyle ihtar ve izale eder. Maahâzâ, lezzetlerin teceddüdünde de başka lezzetler vardır. Evet, bir semerenin şeceresi olmasa, o semerede münhasır kalan lezzet, onun yemesiyle zâil olur ve zevâli de mûcib-i teessür olur. Fakat o semerenin şeceresi mâruf ise, o semerenin zevâlinden elem hasıl olmuyor; çünkü yerine gelen var. Ve aynı zamanda, teceddüd haddizâtında bir lezzettir.

Ve kezâ ruh-u beşeri en ziyade sıkan, ayrılmalardan neş’et eden elemlerdir. Nur-u iman o elemleri teceddüd-ü emsal ve tahaddüs-ü visâl ümidiyle izale eder.

اَلنُّقْطَةُ الْخَامِسَةُ

اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى نُورِ اْلاِيمَانِ الَّذِى يُصَوِّرُ مَا يُتَوَهَّمُ أَعْدآءً وَاَجَانِبَ وَاَمْوَاتاً مُوحِشِينَ، وَاَيْتاَماً بَاكِينَ مِنَ الْمَوْجُودَاتِ، أَحْباَباً وَإِخْوَاناً وَأَحْياَءً مُونِسِينَ، وَعِبَاداً مُسَبِّحِينَ ذَاكِرِينَ

يَعْنِى أَنَّ نَظَرَ الْغَفْلَةِ يَرٰى مَوْجُودَاتِ الْعَالَمِ مُضِرِّينَ كَاْلاَعْدَاءِ وَيَتَوَحَّشُ مِنْ كُلِّ شَىْءٍ، وَيَرٰى اْلاَشْيآءَ كَاْلاَجَانِبِ. إِذْ فِى نَظَرِ الضَّلاَلَةِ تَنْقَطِعُ عَلاَقَةُ اْلاُخُوَّةِ فِى كُلِّ اْلاَزْمِنَةِ الْمَاضِيَةِ وَاْلاِسْتِقْبَالِيَّةِ. وَمَا اُخُوَّتُهُ وَعَلاَقَتُهُ إِلاَّ فِى زَمَانٍ حَاضِرٍ صَغِيرٍ قَلِيلٍ. فَاُخُوَّةُ أَهْلِ الضَّلاَلةِ كَدَقِيَقَةٍ فِى اُلوفِ سَنَةٍ مِنَ اْلاَجْنَبِيَّةِ. وَاُخُوَّةُ أَهْلِ اْلاِيمَانِ تَمْتَدُّ مِنْ مَبْدَإِ الْمَاضِى إِلٰى مُنْتَهٰى اْلاِسْتِقبَالِ

وَاِنَّ نَظَرَ الضَّلاَلةِ يَرٰى أَجْرَامَ الْكَائِنَاتِ أَمْوَاتاً مُوحِشِينَ. وَنَظَرَ اْلاِيمَانِ يُشَاهِدُ اُولٰئِكَ اْلاَجْرَامَ أَحْياَءً مُونِسِينَ يَتَكَلَّمُ كُلُّ جِرْمٍ بِلِسَانِ حَالِهِ بِتَسْبِيحَاتِ فَاطِرِهِ. فَلَهَا رُوحٌ وَحَيَاةٌ مِنْ هٰذِهِ الْجِهَةِ. فَلاَ تَكُونُ مُوحِشاً مُدْهِشاً، بَلْ اَنِيساً مُونِساً

وَاَنَّ نَظَرَ الضَّلاَلةِ يَرٰى ذَوِى الْحَياَةِ الْعَاجِزِينَ عَنْ مَطَالِبِهِمْ لَيْسَ لَهُمْ حَامٍ مُتَوَدِّدٌ وَصَاحِبٌ مُتَعَهِّدٌ. كَأَنهاَ أَيْتاَمٌ يَبْكُونَ مِنْ عَجْزِهِمْ وَحُزْنِهِمْ وَيَأْسِهِمْ. وَنَظَرُ اْلاِيمَانِ يَقُولُ: إِنَّ ذَوِى الْحَياَةِ لَيْسُوا أَيْتَاماً بَاكِينَ، بَلْ هُمْ عِبَادٌ مُكَلَّفُونَ وَمَأْمُورُونَ مُوَظَّفُونَ وَذَاكِرُونَ مُسَبِّحُونَ

AÇIKLAMA

Beşinci nokta:

İnsan şu mevcudatta kendisine düşman ve ecnebî tevehhüm ettiği veya ölüler, yetimler gibi hayatsız perişan vehmettiği şeyleri nur-u iman, ahbap ve kardeş sıfatıyla gösterir ve hayattar tesbihhân şeklinde irâe eder.

Yani, gafletle bakan adam, âlemin mevcudâtını düşman gibi muzır telâkki ederek tevahhuş eder. Ve eşyayı ecnebîler gibi görür. Çünkü, dalâlet nazarında mâzi ve istikbâl zamanlarındaki eşya arasında uhuvvet, kardeşlik rabıtası ve bağlanış yoktur. Ancak eşya arasında küçük, cüz’î bir alâka olur. Binaenaleyh, ehl-i dalâletin yekdiğerine olan uhuvvetleri, binler senelik uzun bir zamanda bir dakika kadardır.

Ve kezâ, iman nazarında bütün ecrâmı, hayattar ve birbirine ünsiyetli olduklarını görüyor. Ve her bir cirmin lisan-ı haliyle Hâlıkına tesbihat yapmakta olduğunu gösteriyor. İşte, bu itibarla, bütün ecramın kendilerine göre bir nevi hayat ve ruhları vardır. Binaenaleyh imanın şu görüşüne nazaran o ecramda dehşet, vahşet yoktur, ünsiyet ve muhabbet vardır.

Dalâlet nazarı, matluplarını tahsil etmekten âciz olan insanların sahipsiz, hâmîsiz olduklarını telâkki eder ve hüzün, keder, aczlerinden dolayı ağlayan yetimler gibi zanneder. İman nazarı ise, canlı mahlûkata, ağlar yetimler gibi değil, ancak mükellef memur, muvazzaf zâkir ve tesbihhân ibâd sıfatıyla bakar.

اَلنُّقْطَةُ السَّادِسَةُ

اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى نُورِ اْلاِيمَانِ الْمُصَوِّرِ لِلدَّارَينِ كَسُفْرَتَيْنِ مَمْلُوءَتَيْنِ مِنَ النِّعَمِ يَسْتَفِيدُ مِنْهُمَا الْمُؤْمِنُ بِيَدِ اْلاِيمَانِ بِأَنْوَاعِ حَوَاسِّهِ الظَّاهِرَةِ وَالْبَاطِنَةِ، وَاَقْسَامِِ لَطَائِفِهِ الْمَعْنَويَّةِ وَالرُّوحِيَّةِ الْمُنْكَشِفَةِ بِضِيَاءِ اْلاِيمَانِ. نَعَمْ: إنَّ فِى نَظَرِ الضَّلاَلةِ تَتَصَاغَرُ دَائِرَةُ اِسْتِفَادَةِ ذَوِى الْحَياَةِ اِلٰى دَائِرَةِ لَذَائِذِهِ الْمَادِّيَّةِ الْمُنَغَّصَةِ بِزَوَالِهَا

وَبِنُورِ اْلاِيمَانِ تَتَوَسَّعُ دَائِرَةُ اْلاِسْتِفَادَةِ اِلٰى دآئِرَةِ تُحِيطُ بِالسَّمٰواتِ وَاْلاَرْضِ بَلْ بِالدُّنْياَ وَاْلآخِرَةِ. فَالْمُؤْمِنُ يَرٰى الشَّمْسَ كَسِرَاجٍ فِى بَيْتِهِ وَرَفِيقاً فِى وَظِيفَتِهِ وَأنِيسساً فِى سَفَرِهِ؛ وَتَكُونُ الشَّمْسُ نِعْمَةً مِنْ نِعْمَةٍ. وَمَنْ تَكُونُ الشَّمْسُ نِعْمَةً لَهُ؛ تَكُونُ دَائِرَةُ اِسْتِفَادَتِهِ وَسُفْرَةُ نِعْمَتِهِ اَوْسَعَ مِنَ السَّمٰواتِ

(فَالْقُرْآنُ الْمُعْجِزُ الْبَيَانِ بِاَمْثَالِ (وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ 1 (وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِى اْلاَرْضِ) 2 يُشِيرُ بِبَلاَغَتِهِ إِلٰى هٰذِهِ اْلإِحْسَانَاتِ الْخَارِقَةِ النَّاشِئَةِ مِنَ اْلاِيمَانِ

اَلنُّقْطَةُ السَّابِعَة

اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلَى اللهِ. فَوُجُودُ الْوَاجِبِ الْوُجوُدِ نِعْمَة ٌ لَيْسَتْ فَوْقهَا نِعْمَةٌ لِكُلِّ أَحَدٍ ولِكُلِّ مَوْجُودٍ. وَهٰذِهِ النِّعْمَةُ تَتََضَمَّنُ أَنْوَاعَ نِعَمٍ لاَ نِهَايَةَ لَهَا، وَأَجْنَاسِ إِحْسَانَاتٍ لاَ غَايَةَ لَهَا، وَأَصْنَافَ عَطِيَّاتٍ لاَ حَدَّ لَهَا

AÇIKLAMA

Altıncı nokta

Nur-u iman, dünya ve âhiret âlemlerini çeşit çeşit nimetlere mazhar iki sofra ile tasvir eder ki, mü’min olan kimse iman eliyle ve zâhirî, bâtınî duygularıyla ve mânevî, ruhî olan letaifiyle o sofralardan istifade ediyor. Dalâlet nazarında ise, zevilhayatın daire-i istifadesi küçülür, maddî lezzetlere münhasırdır.

İman nazarında, semâvât ve arzı ihâta eden bir daire kadar tevessü eder. Evet, bir mü’min, güneşi kendi hanesinin damında asılmış bir lüküs, kameri bir idare lâmbası addedebilir. Bu itibarla şems, kamer, kendisine bir nimet olur. Binaenaleyh mü’min olan zâtın daire-i istifadesi semâvâttan daha geniş olur.

Evet, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan “Güneşi ve ayı da sizin hizmetinize verdi.”1 “Yerde olanları da sizin hizmetinize vermiştir.”2 âyetlerin belâgatı ile, imandan neş’et eden şu harika ihsanlara, in’âmlara işaret ediyor.

Yedinci nokta

Nur-u iman ile bilinir ki, Allah’ın varlığı bütün nimetlerin fevkinde öyle büyük bir nimettir ki, sonsuz nimetlerin envâını, nihayetsiz ihsanların cinslerini, sayısız atiyyelerin sınıflarını hâvi bir menba, bir kaynaktır.

Bediüzzaman Said Nursi
Yirmi Dokuzuncu Lem'a

---

1 : İbrahim Sûresi, 14:33.

2 : Hac Sûresi, 22:65. 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.