Allah’ın mescidlerini, ancak bu kimseler imâr eder!

Allah’ın mescidlerini, ancak bu kimseler imâr eder!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Tevbe Sûresi 16-19. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

16-Yoksa (siz), içinizden cihâd edenleri ve Allah’dan, Resûlünden ve mü’minlerden başkasını sırdaş edinmeyenleri Allah ortaya çıkarmadan, kendi hâlinize bırakılacağınızı mı sandınız?(1) Hâlbuki Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır.

17-Müşriklerin, kendi küfürlerine (bizzat) kendileri şâhidler iken, Allah’ın mescidlerini (husûsan Kâ‘be’yi) i‘mâr etmeleri olacak şey değildir! İşte onların amelleri boşa gitmiştir. Ve ateşte onlar, ebedî olarak kalıcıdırlar.(2)

18-Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe îmân eden, namazı hakkıyla edâ eden, zekâtı veren ve Allah’dan başkasından korkmayan kimseler i‘mâr eder; işte hidayete erenlerden olmaları umulanlar da onlardır!

19-Hacılara su vermeyi ve Mescid-i Harâm’ı i‘mâr etme (hizmetiyle meşgûl olan kimse)yi, Allah’a ve âhiret gününe îmân eden ve Allah yolunda cihâd eden bir kimse gibi mi tuttunuz? (Hâlbuki onlar) Allah katında bir olmazlar. Allah ise, zâlimler topluluğunu (isyanlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez.

(1)“Din bir imtihandır. Teklîf-i İlâhî (Allah’ın dinle mükellef kılması) bir tecrübedir (imtihandır). Tâ, ervâh-ı âliye (yüksek ruhlar) ile ervâh-ı sâfile (alçak ruhlar), müsâbaka (imtihan yarışı) meydanında birbirinden ayrılsın. Nasıl ki bir ma‘dene ateş veriliyor, tâ elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın. Öyle de bu dâr-ı imtihanda (imtihan dünyasında) olan teklîfât-ı İlâhiye (dînin emirleri) bir ibtilâdır (imtihandır) ve bir müsâbakaya sevktir ki, isti‘dâd-ı beşer (insanın kābiliyeti) ma‘deninde olan cevâhir-i âliye (yüksek cevherler) ile mevâdd-ı süfliye (âdî maddeler), birbirinden tefrîk edilsin (ayrılsın).” (Zülfikār, 25. Söz, 90)

(2)Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın amcası Abbâs bin Abdülmuttalib Bedir Harbinde esir düştüğü vakit, henüz İslâm’la şereflenmemiş olup sıla-i rahmi (akrabâ ziyâretini) terk ettiğinden, Müslümanlar onu ayıpladılar. Hz. Ali (ra) ise daha ağır sözler söyledi. Abbâs bin Abdülmuttalib cevâben: “Bizim fenâlıklarımızı söylüyor, iyi huylarımızdan bahsetmiyorsunuz. Biz Kâ‘be’yi ta‘mîr eder ve perdedarlığını yaparız. Hacılara su dağıtıp esirleri serbest bırakırız” demesi üzerine bu âyet nâzil oldu. (Celâleyn Şerhi, c. 3, 235)