Allah’ı bırakıp, sana ne fayda verecek ne de zararı dokunacak şeylere yalvarma!

Allah’ı bırakıp, sana ne fayda verecek ne de zararı dokunacak şeylere yalvarma!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Yunus Sûresi 104-106. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

104 . De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dînimden bir şübhe içinde iseniz, artık (bilin ki, ben sizin) Allah’dan başka tapmakta olduklarınıza tapmam; fakat sizin canınızı alacak olan Allah’a ibâdet ederim! Çünki (ben) mü’minlerden olmakla emrolundum!” (*)

105 . “Ve (ben): ‘Hakka yönelmiş olarak yüzünü (hak) dîne doğrult! Ve sakınmüşriklerden olma!’ (diye emrolundum).”

106 . “Hem ‘Allah’ı bırakıp, sana ne fayda verecek ne de zararı dokunacak şeylere yalvarma! Artık (böyle) yaparsan, o takdirde muhakkak sen, zâlimlerden olursun!’ (diye bana emredildi).”

(*) “(Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm) îmanda öyle fevkalâde bir kuvvet ve hârika bir yakîn (kat‘î inanç) ve mu‘cizâne bir inkişaf ve cihânı ışıklandıran bir ulvî i‘tikâd (yüce bir îman) taşımış ki, o zamânın hükümrânı olan bütün efkârı ve akîdeleri (hâkim düşünce ve inançları) ve hükemânın (filozofların) hikmetleri ve ruhânî reislerin ilimleri ona muârız ve muhâlif (karşı) ve münkir (inkâr edici) oldukları hâlde, O’nun ne yakînine, ne i‘tikâdına, ne i‘timâdına, ne itmi’nânına (kararlılığına) hiçbir şübhe, hiçbir tereddüd, hiçbir zaaf, hiçbir vesvese vermemesive ma‘neviyâtta ve merâtib-i îmâniyede (îmânî mertebelerde) terakkî eden (yükselen) başta Sahâbeler, bütün ehl-i velâyet (evliyâlar) onun her vakit mertebe-i îmânından feyiz almaları ve onu en yüksek derecede bulmaları bil-bedâhe (açıkça) gösterir ki, îmânı dahi emsâlsizdir.” (Şuâ‘lar, 7, Şuâ‘, 120)