Allah ile, âyetleriyle ve peygamberiyle mi alay ediyordunuz?

Allah ile, âyetleriyle ve peygamberiyle mi alay ediyordunuz?

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Tevbe Sûresi 64-66. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

64-Münâfıklar, kalblerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin onlara (mü’minlere) indirilmesinden endişe ederler. De ki: “(Siz) alay edin. Şübhesiz ki Allah, kaçındığınız şeyi ortaya çıkarıcıdır.”

65-And olsun ki onlara (niçin alay ettiklerini) sorsan, elbette: “Biz ancak (lâfa) dalıp şakalaşıyorduk” derler. De ki: “Allah ile, O’nun âyetleriyle ve O’nun peygamberiyle mi alay ediyordunuz?”(*)

66-(Boşuna) özür dilemeyin; îmân etmenizden sonra gerçekten kâfir(liğinizi açığa vurmuş) oldunuz! İçinizden bir kısmını (samîmî tevbelerine binâen) affetsek bile, bir kısmına da gerçekten onlar günahkâr kimseler olduklarından dolayı azâb edeceğiz!

(*)Katâde (ra)’dan rivâyet edilmiştir: “Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) Tebük Seferi için yola çıktığında, münâfıklardan mel‘un bir tâife, hem önünde yürüyor, hem de: ‘Şu adam Rum saraylarını ve sağlam kalelerini fethedeceğini zannediyor. Heyhât! O nerede, Şam’ın sarayları nerede?’ diyerek birbirlerine alaylı bir şekilde lakırdı ediyorlardı. Allah, bunların ettikleri o dedikodulardan peygamberini haberdâr eyledi ve münâfıklar huzûra çağırılıp kendilerine, neden böyle çirkin bir harekette bulundukları sorulduğunda: ‘Biz sâdece yolculuk meşakkatini hissetmeyelim diye birbirimizle şakalaşıp eğleniyorduk ve başka hiçbir maksadımız yoktu’ deyip Allah’a yemîn etmişlerdi.” (İbn-i Kesîr, c. 2, 153)
Aynı tâifeden birisi olan Muhaşşî bin Humeyr el-Eşcaî ise, bu âyeti işittiğinde tevbe ederek şöyle dedi: “Allah’ım! Şübhesiz ben, benim de dâhil bulunduğum bir âyet işitmekteyim ki ondan tüyler ürperir ve kalbler titrer! Allah’ım! Benim vefâtımı senin yolunda şehîd edilme kıl ve hiçbir kimse: ‘Ben gaslettim, ben tekfîn ettim (kefenledim), ben defnettim’ demesin!” O zâtın, pişman olarak yaptığı bu samîmî duâsı kabûl edilmekle, Yemâme gününde şehîd oldu. Mü’minlerden bazıları onu aradılar ise de bulamadılar. (Celâleyn Şerhi, c. 3, 277)