Allah, iki kişiyi misâl olarak getirdi

Allah, iki kişiyi misâl olarak getirdi

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Nahl Sûresi 73-77. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

73-(Müşrikler) Allah’ı bırakıp da, kendileri için göklerden ve yerden hiçbir rızka mâlik olmayan ve (buna) güçleri de yetmeyen şeylere (putlara) tapıyorlar.

74-Öyle ise (eşi olmayan) Allah’a, benzerler (ortaklar) koşmaya kalkmayın! Şübhesiz ki (bu yüzden başınıza gelecek azâbı) Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

75-Allah şöyle bir misâl getirdi: Hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının mülkü olmuş bir köle ile; bir de kendisini tarafımızdan güzel bir rızıkla rızıklandırdığımız (ve) böylece bundan gizli ve açık olarak sarf eden kimse, hiç bir olurlar mı (ki âciz putları, herşeye kadir olan Allah ile bir tutuyorsunuz)? Hamd, Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.

76-Allah, iki kişiyi de bir (başka) misâl olarak getirdi ki, bunlardan biri dilsizdir; hiçbir şeye gücü yetmez ve o efendisine (sâdece) bir yüktür; onu nereye gönderse bir hayır getirmez. Hiç o adam, adâleti emreden ve kendisi, dosdoğru bir yol üzerinde olan kimse ile bir olur mu (ki putları, nihâyetsiz ihsan ve kudret sâhibi ve hak kelâmıyla sizi doğru yola sevk eden Allah ile bir tutuyorsunuz)?

77-Hâlbuki göklerin ve yerin gaybı Allah’a âiddir. Kıyâmetin kopması ise, ancak bir göz açıp kapama gibi veya daha yakındır.(*) Şüphesiz ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir.

(*) “Bütün mevcûdât (varlıklar), Sâni‘-i Ehad’e (herşeyin tek san‘atkârına) isnâd edildiği (dayandırıldığı) vakit, bir tek mevcud hükmünde kolaylaşır. Eğer Vâhid-i Ehad’e (sıfatlarında ve Zât’ında bir olan Allah’a) verilmezse; bir tek mahlûkun îcâdı (yaratılması), bütün mevcûdât kadar müşkilleşir ve bir çekirdek, bir ağaç kadar suûbetli (zor) olur. Eğer Sâni‘-i hakīkīsine verilse, kâinât bir ağaç gibi ve ağaç bir çekirdek gibi ve Cennet bir bahar gibi ve bahar bir çiçek gibi kolaylaşır, sühûlet peydâ eder. (...) 
Meselâ: Nasıl ki yüz nefer, bir zâbitin (kumandanın) idâresine verilse, bir neferin, yüz zâbitin idârelerine verilmesinden yüz derece daha kolay olduğu gibi; bir ordunun techîzât-ı askeriyesi, bir merkeze, bir kānuna, bir fabrikaya ve bir pâdişâhın emrine verildiği vakit, âdetâ kemmiyeten (sayı olarak) bir neferin techîzâtı kadar kolaylaşır. Ve bir neferin techîzât-ı askeriyesi; müteaddid (pek çok) merkezlere, müteaddid fabrikalara, müteaddid kumandanlara havâle edilse, âdetâ bir ordunun techîzâtı kadar müşkilâtlı olur. Çünki bir tek neferin techîzâtı için, bütün orduya lâzım olan fabrikaların bulunması gerektir. (...) İşte vahdette (birlikte) nihâyetsiz kolaylık ve dalâlette (haktan sapmakta) ve şirkte (Allah’a ortak koşmakta) hadsiz müşkilâtın (zorlukların) bir sırrını anla;*
وَمآَ اَمْرُالسَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ[Kıyâmetin kopması ise, ancak bir göz açıp kapama gibi veya daha yakındır] âyeti, ne kadar hakīkatli ve doğru ve yüksek bir hakīkati ifâde ettiğini bil!” (Lem‘alar, 23. Lem‘a, 202-203)
Ayrıca bu âyette ifâde edilen haşrin zamansız vücûda gelmesinin îzâhı için, bakınız; (Zülfikār, 10. Söz, 63)