Allah için mi seviyoruz?

Niçin seviyoruz?
Allah için mi?
Nefsimiz hesabına mı?
Mahlukatın zatı hesabına mı?

Bu sorulara cevap verebiliyor muyuz? Veriyorsak, cevabımız ne, ‘’Allah hesabına’’mı? Emin miyiz? Yoksa vicdanımızı rahatlatmak için mi? Bu cevap…
Allah için sevdiğimizi nasıl anlıyoruz? Hangi sonuçlardan anlarız Allah için sevdiğimizi… Evet, zamanın bediisinin 32.sözde sunduğu ölçüler takdire şayan…

Önce akla gelebilecek şöyle bir suale cevap verelim’’Allah’ı da seviyorum, ama başka şeyleri de kendi zatları namına sevmemde ne sakınca olabilir’’...Allah’ı zatı hesabına, mahlûkatı da zatı hesabına sevmeyi isteyen nefistir. Allah sevgisini mahlûkatından ayrı tutmak… Olabilir mi sizce? Düşünün, elmayı seviyorsunuz, çok lezzetli buluyorsunuz, ’’çok güzel çok seviyorum’’diyorsunuz. Nimeti görüp mün’imi göremeden istifade ediyorsunuz… Nimetten in’ama geçip, mün’imi hakikiyi bulamamak… Bize hediye getireni değil de, hediyeyi sevmek… Hediye sevgisini verenden ayrı tutmak… Oysaki hediyenin güzelliliği nisbetinde hediye getiren zat sevilir… Bu sadece bir örnek. Bu kâinatta bize her türlü hediyeyi ihsan eden zatı sevmeliyiz. Bize sayısız hediyeler ve nimetler sunan zattan gafil olup hediyelere perestiş etmek. Ne kadar doğru? Her ihsan O’ndansa ihsana olan muhabbette O’na olmalıdır. O’nun için olmalıdır…

Sadede dönelim. Allah için sevmenin ölçüsü nedir? Nasıl anlarız Allah için sevdiğimizi. Nur deryasından yudumladığım bazı katrelerden…
Dünyayı niçin seviyoruz?’’Ahiret ve cennetin muvakkat fidanlığı’’olduğu için mi? Yoksa keyif ve eğlence yeri olduğu için mi? Niçin seviyoruz. Sevmiyor muyuz yoksa…
Ahiretin tarlası ve esma-i hüsnanın nakışlarının tecelli ettiği bu mekân sevilmez mi? En büyük ticaret yapılacak olan bu mekân sevilmez mi? Bu iki yüzüyle… Ama Allah için nefret te edilir şu garip dünyaya. Çünkü hakiki manasıyla sevilmediği zaman insanı Allah’tan uzaklaştıran da dünyadır. Ve’’Dünya sevgisi hataların başı’’(hadis)olur…

’’Leziz taamları ve meyveleri severim, peder ve valide ve evlâtlarımı severim, refika-i hayatımı severim, dost ve ahbaplarımı severim, enbiya ve evliyâyı severim, hayatımı, gençliğimi severim, baharı ve güzel şeyleri ve dünyayı severim. Nasıl bunları sevmeyeceğim? Nasıl bütün bu muhabbetleri Cenâb-ı Hakkın zât ve sıfat ve esmâsına verebilirim? Bu ne demektir?" (Sözler583)

Bir elmayı yerken elmayı mı severiz? Rahman ve Mün’im isimlerini mi? Annemizi babamızı onlara muhtaç olduğunuz zaman mı severiz? Yoksa onlar bize muhtaç olduğu zaman mı? Ayetteki hürmet emrine mi ittiba ederiz? Yoksa hayatlarını istiskal mi ederiz? Ya eşlerimizi genç ve güzelken mi severiz? Yoksa yaşlandıkça ebedi hayat arkadaş olduklarını düşünüp daha çok mu severiz? Ya hayatı niçin severiz? Sermaye olduğu için mi? Yoksa ‘’bir kere daha mı dünyaya geleceğim’’mantığıyla mı? Elimizde muhafaza edemediğimiz kat’iyyen gidecek olan latif gençliğinizi hissiyatınıza mağlup olarak gayrı meşru dairede harcayarak mı seversiniz? Yoksa terbiye-i islamiye ile baki bir gençliği kazandırdığı için mi?

Dostlar vardır salihtirler. Onları Salih amelleri cihetinde sevmek Allah namına sevmektir. H.z.Ebubekir’in H.z. Muhammed’e olan dostluğu bu sırdandır. Ensar muhacir kardeşliği gene bu sırdandır. Ve büyük zatlarıda amel-i Salih cihetinde sevmek lazımdır. Unutmayalım ki hala Hazreti İsa ve Ali’yi Allah namına değil de mecazi olarak seven ve helak olan birçok insan var. Zaten hadiste Hazreti Ali’ye denildiği gibi;
‘’Sende, Hazret-i İsâ (a.s.) gibi, iki kısım insan helâkete gider: Birisi ifrat-ı muhabbet, diğeri ifrat-ı adâvetle. Hazret-i İsâ'ya, Nasrânî, muhabbetinden, hadd-i meşrudan tecavüzle -hâşâ- 'ibnullah' dediler. Yahudi, adâvetinden çok tecavüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler. Senin hakkında da, bir kısım, hadd-i meşrudan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir."(Mektubat107)

Aklıma ve kalbime en çok sorduğum soru '’Gerçekten Allah için mi seviyorsun''...
Düşünüyorum düşünüyorum düşünüyorum...
Ağır bir imtihan...
Bir sevgi Allah için başlayıp Allah için devam etmiyor da olabilir...
Bu yüzden her an imtihan her an cihad burada da söz konusu...
Beklentisiz safi bir sevgiyi elde edecek miyiz?
İhlâs ihlâs ihlâs....
O’nun için O’nun için O’nun için…
Kolay mı? Karşılıksız sevmek…
Karşılıksa, en büyük karşılık olan Rızayı İlahi yetmiyor mu bize yoksa…
Bu yazı nefsimedir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.