Ali İhsan Tola

Isparta’da Çünür Mahallesinde Bediüzzaman’ın ilk talebelerinden Ali İhsan Tola ismini taşıyan bir dershanenin temeli atıldı. Bu vesile ile Sayın Ali İhsan Tola’nın hayatı etrafında oluşan bilgileri aralamak gerekti.  O‘nun  mekanına her kim girerse farklı bir dünyaya girdiğini söyler. İhsan Atasoy dünyadan çıkıp bir başka aleme girdiğini söyler. Atasoy aynı evde yıllar önce Sungur Ağabey ile Sayın Tola’nın birlikte olduğu bir sohbete katılmıştır ve çok feyiz almıştır. Tola, Sungur Ağabey’in Üstadın yanında çok özel bir yerinin olduğunu söyler. O ehass-ı havas talebelerdendir. Ömrü riyazet ile geçmiş zamanın ileri ve geri boyutları ona açılmıştır. Makamı Hızır’ın bu şubesine mazhardır. Orman Mühendisi olan Tola, ormanın bir şifa kaynağı olduğu yolunda çalışmalar yaptı, bitkilerle insan hayatı arasındaki derin sırları keşfetti. Onun derlediği doğal tıbbi bilgiler ailenin bir araya getirerek yayınlaması gereken nafi malumattır. Tola’nın aslı Mekke ve Medine’de kadılık yapan ve daha sonra Konya Beyşehir’e yerleşen bir aileye dayanır. Aileden Abdullah Naili Efendi Bediüzzaman’ı istanbul’da Şekerci Han’ında ziyaret eder. Abdullah Naili Efendi daha sonra Bediüzzaman’la mektuplaşır, Bediüzzaman ona “yazısı çok güzel Abdullah Efendi“ olarak yad eder. Annesi de cömert bir insandır, oturup bir kazan dolma sararlar ve gelene gidene dağıtırlar, cömertlik onlara doğuştan ihsan edilmiş bir vasıftır. Emine Hanım heybetli, aristokrat bir Osmanlı hatunudur.

Sayın Merhum Tola lisede okurken Bediüzzaman ile tren garında bir kere yüz yüze gelirler. Tola dindar olduğu kadar atletik bir insandır, güreşir, ata biner, iyi de bir silahşördür. Mezuniyetten sonra dayısının kızı Saadet Hanım ile evlenir. iki  insan arasında ciddi bir sevgi bağı vardır. Eşi ölünce Tola “Fisebilillah kırk yıl bana hizmet etti“ der. Tola, Ankara Hukuk Fakültesinde Zübeyir Gündüzalp‘in vereceği konferansa gider. Ondan sonra Üstadı ziyaret etmeye karar verir. Altı arkadaşıyla gider Üstad "içlerinden memur olan gelsin diğerleri gitsin“ der. Üstad onu sarıklı cübbeli haliyle nurani bir uhrevi duruş il karşılar “Buyur ihsan“ der. Onu görünce hayalinde Hz. Ömer canlanmıştır (ra).

Mehmet Çalışkan ve Mustafa Acet’e “bu benim akrabamdır” der. O an bunu anlayamaz Sayın Tola, yıllar sonra bu sırrı keşfeder.  İki buçuk saat Üstad’ın yanında diz üstü oturur, aş içer. Senirkent’e kadar ayakkabısız gider, adeta şaşırmıştır. Eşi garip halini görür ama bir şey demez. Bir sohbet anında “İmam-ı Gazali, Abdülkadir Geylani  ve İmam-ı Rabbani de olsa bu zamanda bütün himmetlerini hakaik-i imaniyeye sarf ederlerdi” der.

Bediüzzaman bir gün ona  çam ağacının çekirdeğini anlatır. “Bu çekirdek iyi bir mühendistir, hatta iyi bir mimardır. Topraktaki madenlerin hesabını yapar. Yukarıya çıkacak ve su  borularının ne kadara mukavemet edeceklerini hesap eder, statik hesapları yapar. Bismillah der taşı toprağı deler geçer.“ Üstad ona bilimlerin Allah’a kapatılmış kapılarını aralar. Bediüzzaman ona mütefenninlerin dumanını attırmıştır ve “Sen Ene ve Zerre risalesini  bu gözle tedkik et, eksik ve fazlalıklar varsa tashih edersin” der.  

Bir gün Üstad’ın yanına vardıklarında Üstad ona Hizbül Hakaik’i on dokuz kere okutur. Ve onlara birer parça baklava ikram eder. Tola, eve döndüğünde yedi gün bir şey yiyip içmez. Kırk gün devam eder bu açlık. Kırkıncı gün Üstad ona “yesin” diye haber gönderir. Bir keresinde de madenlerin insanı beslediğini anlatır. Her maden havaya bir madde salgılamaktadır bunlar insanın yaşamasını sağlarlar. Kur’an‘ın sure sayısı kadar olduğunu söyler. Gandi’nin yetmiş gün aç kalmasının sırrını madenler ile açıklar.

Tola meslekten ayrılır, kendini ibadete verir.  Ali İhsan Tola’yı Üstada anlatmak için giderler. Tahsin Tola Üstad’a “İhsan hasta“ der. O da “o değil siz hastasınız” der. Tahsin Tola gördüğü harikuladeliklerden dolayı Bediüzzaman’ın ayaklarına kapanır. “Emrinizdeyim, ne isterseniz yaparım“ der.

Tahsin Tola daha sonra milletvekili olur. Bediüzzaman siyasilerle görüşmek için Tahsin Tola  ve Ali İhsan Tola’yı görevlendirir.  1953’Ten 56’lara kadar risaleleri latin harflerine çevirerek gerek matbaalarda basılması gerek kağıt temini hususunda büyük gayretler gösterir. Her türlü baskı ve takibe rağmen eserleri Ankara’da bastırırlar. Menderes, Tahsin Tola ile görüşür, diyanet işlerine giderek eserlerin basılmasını söyler, ama başkanlık engel olur.  Tahsin Tola, Atıf Ural, Said Özdemir ve Mustafa Türkmenoğlu eserlerin basımını başarırlar. Tahsin Tola Milliyetçiler Derneğinden tanıdığı Bekir Berk’i Üstad ve Risale-i Nur ile buluşturur. Allah bu insanları büyük hayırlara vesile etmiştir. 1957 seçimlerinde milletvekilliğini kazanamaz, sağlık bakanlığı müsteşarı olur. Daha sonra ihtilalde milletvekilleri götürülürken o kurtulur, kazanmayışının nedenini anlar. Çünkü kazanamadığı için Üstad onu tebrik etmiştir.

Ali İhsan Tola, Selçuk’ta Hz. Meryem’in mezarını keşf ile görür ama ortaya çıkmasının bize zararı olacağını düşünür, üzerinde durmaz. Onu “Pelerinli, parmakları ince, tırnakları uzamış olarak görmüştür.“ Ali İhsan Tola Üstadın yanına gitmek ister yatağını yorganını alır ve gider eşi ve annesi bu duruma çok üzülürler Üstad bunu anlayınca “Annen ve eşin evde feryad ederken olmaz onların sana ihtiyacı var rızalarını alıp da gelmelisin” der. 

O ARTIK BEDENİ İLE EVDE, GÖNLÜ İLE ÜSTADIN YANINDADIR

Bir gün Ali İhsan Tola annesini alarak Çam dağına gider, bir hediye hazırlar annesi. Karaborsada olan şeker düşünülür hediye olarak. Üstada gideceklerinde Hesna Hanım ve Nafiye Hanım isimli teyzeleri de ona iştirak ederler. Emine Hanım astım hastası olduğu halde dağa kolaylıkla tırmanır, sanki ayaklarından biri tutup onu götürmektedir. Ondan sonra astımdan şikayet etmez. Üstad o gün Barla’ya dönmek istemektedir talebeleri hazırlık yaparlar. Bediüzzaman ise “Akrabalarım gelecek“ der. Kadınlar gelince Üstadın elini değil cübbesini öperler. Ali İhsan Tola hediyeyi vermek ister, özür diler Üstad’dan. Üstad ise “Ona lafım yok der ve bohçayı alır, talebelerine teslim eder.” Herşeyleriyle özel bir aile.

ali_ihsan_tola.20130623071112.jpgÜstad Emine Hanım’dan “Ben ihtiyarım ihsan’ı bana ver. Talebe olarak yetiştireyim“ der. Annesi ondan başka yanında kimse olmadığını söyler, Üstad ısrar eder, o ısrar eder, sonunda olmayınca Üstad “O halde İhsan senin yanında kalacak fakat benim hizmetimde olacak“ der. Senirkent’e giderler çok şiddetli yağmur yağdığı halde meleklerin korumasındaki aile üzerlerinde bir su katresi olmadan eve dönerler. Bundan sonra manevi bir telefon ile Ali İhsan Tola’yı  takib eder, ilmini ona aktarır. Sabah namazında ecirnayı bir kere okuyunca “üç defa okuyacaksın“ ihtarını duyar. Allah’ım şunlara bak. bizim halimize bak…

Emine Hanım ve oğlu eve dönünce Ali İhsan Tola annesi ile hangi gün tarlaya, bağa, bahçeye gitseler, yağmur bastırır, bir iş yapmadan eve dönerler. Bundan sonra Emine Hanım oğlunu dünyaya çağıramaz, o artık başka bir insana ve başka bir dünyaya aittir. “Ali ihsan hakkını  helal et, sana ben sebep oldum” der. Ev bir medrese bir dergah  bir derman kapısı olmuştur. Eserlerin yeni harflerle teksirinde grup halinde çalışırlar. Ali İhsan Tola,  Mustafa Acet,  Mustafa Gül, Ali Gül, Vahşi Şaban sürekli çalışırlar. Asıl yük Tahiri Mutlu ve Ali İhsan Tola‘nın sırtındadır. Öte yandan Ali İhsan Tola’ya bitkilerin şifreleri açılır, onların bir eczahane olduğunu ortaya koyar. Bir gün Üstad’ın yanında Elif Lam Mim‘in manasını merak eder. Üstad  “Keçeli Elif Lam Mim şifre-i ilahiyedir, anladığın kadar sana yeter“ der. Üstad onun yemesini ister çünkü yedikçe hizmet edebileceğini ifade etmek için bir peksimet  ve yumurta verir, daha sonra Bayram abi bir ekmekle Ceylan abi bir somunla gelir, bunlar tesbihat yapacak derler, elma, armut, üzüm, soğan, biber, patlıcan önüne koyar bunlar da tesbihat yapacak derler. Çok anlamlara açık bir davranış kümesi.

Bir gün Üstad’a uğradığında ülkede yapılan tahribattan ötürü içinden "kökü sağlam olsaydı böyle olmazdı" der. O sırada Üstad ona bahçede hızarla kesilmiş ağaçları gösterir, "yetişeni habire kesersen buna kök ne yapsın” der. Tola’ya “Kardeşim bu zamanda yetişeni muhafaza etmek, yetiştirmek kadar önemlidir“ der. Bizimkilere arzedilir.

Üstad birgün ona duvarda asılı şecereden onun atasının adını gösterir. Bu ikiyüz elli sene önce Senirkent’e gelen Dağıstanlı Mustafa Efendi’nin ismidir. Üstad ona “Ali ihsan akrabamsın, bir zaman gelecek bu şecerenin bağlantılarını bulacaksın, bu vazifeyi sana veriyorum“ der. Ölümünden birkaç gün önce şecereyi tamamlamıştır.

Üstad bir gün Senirkent’e gidecektir, kasabada yer yerinden oynar, tellallar bağırırlar. Halk meydanı doldurup beklemeye başlarlar. Nihayet Üstad şehre girince onu görmek için izdiham olur. Bediüzzaman Tola‘nın dayısı Veli dayıyı yanına çağırır. Bir müddet birlikte yürürler, içki müptelası olan şahıs bu yürümeden sonra evindeki bütün içki şişelerini kırar ve tövbe eder, namaza başlar. Ali İhsan Tola bir eseri Üstad’dan aldığı emir üzerine birçok defa Ankara’ya gider bastıramaz, sonunda yine Üstad’ın bu bastırılacak ikazı ile Ankara’ya varır, en sonunda bir sarhoş matbaacı basmaya karar verir, kitaplar gece basılır ve sabah Tola’ya verilir. Üstad’a koli varınca açıp kitabını çıkarır ve öper “Şükürler olsun, hamdü senalar olsun, Allah razı olsun“ der. Tola’ya bol bol dua eder. Bu kitabı kendi bile para ile alır, para verilmeden alınan eserin kıymeti bilinmez der. Ali İhsan Ağabey Hurşit Kardeş’in naklettiği bir olayı anlatır. Bir gün Ali ihsan Tola, Üstadı çok neşeli bulur, sebebini sorar o da “Kardeşim ben tasarrufumun hayattan sonra da devam etmesini Cenab-ı Hak’tan istiyordum, o duam kabul edildi“ der.

Tevafuklu Kur’an‘ı Menderes’e götüren de Tola’dır. Menderes Kur’an‘ı görünce çok beğenir ve Ali İhsan Tola’ya “Bunu neşredelim, şeref gelirse partimizin zarar gelirse hapishane bizim“ der. Hatta risalelerin basımı için kağıt karaborsada olduğu zaman kağıt tahsisi yaptırır. Menderes risaleleri ve Kur’an‘ı basmaya karar verir fakat araya giren masonlar engel olurlar. O sırada Samet Ağaoğlu radyoda mevlit okutmaya müsaade eder. Celal Bayar laikliğe aykırıdır diye karşı çıkar, Samet Ağaoğlu bu nasıl laiklik der partiden istifa etmek ister, Menderes dur bakalım beraber geldik gerekirse beraber gideriz“ der. Menderes ölümden kurtulunca “Menderes kardeşimi kurtardım“ der. Ali ihsan Tola’ya Üstad "sarıklı genç sensin ama sarıklı genç bir tane değil birkaç tane var“ der.  Üstad Urfa ya giderken kendisi ile helalleşir. Ölümden sonra Tola kırk gün Urfa’da kalır.

Sungur Ağabey onun birgün Mekke’de bir gün Medine’de namaz kıldığını söyler aile de Tola da bu habere şaşar. Üstad bir gün kendisine “insanlar senin elinden şifa bulacak Ali İhsan“ der. 1954 yılında Sav’da Risale-i Nurların teksirle  basımı yapılırken  bitkiler aleminin sırları kendisine  açılır. Hangi bitkinin hangi hastalığa iyi geldiğini bildiği halde manevi hastalıklara öncelik verir. Bitki neye yarıyorsa bitkiyi o surette görüyor, mesela bitki böbreğe yarıyorsa böbrek suretinde görüyor, gibi. Umuma ait arazilerdeki çeşmelerden bile abdest aldığında oralara para bırakır.

Barla’da Üstad hazretlerini  ziyaret ettiği zaman Üstad karabaş otunu çay olarak kullanıyormuş. “Ben bunu kullanıyorum, çok faydasını görüyorum, bunun faydalarını  sen ilerde açacaksın“ demiş. Bu ot kılcal damarları açar damar tıkanıklığını açar. Yaptığı ilaçlar için “Bu ilaçların hiçbirini Efendimiz (Asm) ile istişare etmeden tatbik etmedim“ der. Alternatif tıp ile yapılan tedaviyi Üstadın kendisine sunduğu bir proje olarak kabul eder. Üstad ona alemi manada yüz tane proje vermiştir. Bir projesi de madenlerin hasiyetleri üzerinedir. Üstad ”insan hiçbir şey yemeden içmeden taşlardan tabiattan, havadan, sudan beslenebilir“ demiş. Karabaş yağı, ardıç yağı, kantoron yağına önem verir. Manevi tedaviler de yapardı. Celcelutiyeyi cemaat halinde okuturdu. Yedi-sekiz-on defa okuttuğu olurdu. Sıkıntıları olanlara Besmele ve Felak, Nas yazdırır, sıkıntıları geçer. Bir ajanda dolusu Felak, Nas surelerini yazan biri sıkıntıdan kurtulur. Mantarın göz hastalıklarına iyi geldiğini söyler ve öyle de olur.

Kur’an ve Nurlarla o kadar  içli dışlı  o kadar  senli benli bir arkadaşlığı dostluğu vardı ki her  halinde her arzusuna, her müşkülüne, her  sorusuna adeta sen bu hususta ne diyorsun diye soracak kadardır. O da “devem kaybolsa ben Kur’an‘da bulurum” diyen sahabe gibiydi.  Külliyatın değil konuları cümleleri, her bir kelimesinde, her bir harfinde  dahi bir hikmet bir mana olduğunu isbat ederdi. O hem Bediüzzaman’ın talebesi, hem Allah’ın ihsanlarına mazhar bir kulu, hem de ümmetin maddi manevi dertlerine çare olan bir insandı. Vefat ettiğinde Sungur ağabey “ihsan kardeş öleceğini biliyordu. Altı ay önce geldiğimde kardeşim hakkını helal et, Ergenekon çıktı, benim vazifem bitti. Bin gidiyorum, altmış senedir bugünü bekledim“ demiştir.

Ali İhsan Tola Hastalığında bütün ısrarlara rağmen hastaneye gitmez çünkü ona yaptığı keşifte izin verilmemiştir. Son günlerinde ağırlaşınca Sungur Ağabey’i arar “Sungur nerede“ diye söylenir. Vefatından  bir gün önce  penceresinin önündeki dut ağacının yanında  o zamana kadar hiç görülmedik yuvarlak başlı parıl pırıl yemyeşil binlerce kuşun toplandığı görülür. On beş dakika bir piyano gibi ötüşürler. O pencereyi açıp onların ötüşünü seyreder, namazını Mehmet Paksu Hoca kıldırır. Ispartalı kurra hafızlardan Osman hoca kalp gözü açık biridir. Ömrümde tabutundan kalkıp da kendi cenaze namazını kılan insana ilk defa şahid oldum der. Kabri için “evliyaullah nerede ölürse oraya gömülür“ sözünce evinin bahçesine defnedilir.

Sözlerinden bazıları: “Besmele ve yedi Fatiha-i Şerife bütün hastalıklar için şifaya vesiledir. Besmele 786 kez çekildiğinde her ne istenirse yerine getireceğine kefil olurum. 19 Eüzü çekilirse kayıp bulunur. Nur talebeleri nefislerini kurtarmak yoluna gitseydi her evde bir kutbu azam olurdu. Mesnevi külliyatın tohumudur.  Otuz adet söz hep eneyi yok etmek içindir. Biz ruhbana değil burhana tabiyiz.  Nurlar havas tevhididir, anahtarı kolay kolay vermez. Bir müşkül için Munacaat-ı Kur’an  ve Cevşen okusan salavat ve esma çeksen de olur. 11 sayısı esmai ilahiyenin merdivenidir. Ardıç yağı antibiyotik yerine geçer, vücuttaki cerahatı çıkarır.  Elmayı kabuğu ile yemek yüz güzelliği yapar. Günde yirmibir kuru üzüm hafızayı açar. Zümrüt nazarı etkileyen taştır.”

Said Özdemir onun asker arkadaşıdır. Fırıncı Abi onun Sav köyünde senelerce teksir ile uğraştığını anlatır. Badıllı onun kalbinin çok inkişaf ettiğini söyler. Ömrünü seksen iki de tamamlaması üstadının ömrüne tekabül eder. Suat Yıldırım “Kalbi gibi kapısı da açık bir zattı“ der. Herkese kucak açan biriydi. Üstad, Abidin Kavurmacı ve arkadaşlarına yapılan kötü muameleden dolayı ona İhsan Tola’ya Abidin’in yanına gitmesini söyler. 28 Şubat‘ta ölüm listesinde o da vardır, bunlar elli altı kişidir. Gelenleri ruhen ve bedenen analiz eder. Hiçbir hastaya Resulullah demeden ilaç vermemiştir. Üstad ona “Ali İhsan ben sana mana aleminde konuşmayı verdim“ demiştir. Türkiye’deki maden ve petrol yataklarını bilir.  Sekerat anında bile başkasını düşünür. Dinar‘a onun sayesinde dershane açılır. İnsanların içini aynen okur. Keçiborlu suyunun tansiyonu düşürdüğünü göstermişti. Çamlardaki hastalıkları karıncalar ile tedavi eder. Senirkent’te bilinirken Kabe’dedir. Margarin asabiyeti artırır, hacamat ve süluk asabiyeti azaltır.

“Bayram ağabeyin vefatından sonra  Isparta’nın şahs-ı manevisinin yükü bana yüklendi, ben ondan  sonra hasta oldum, o manevi ağırlığı kaldıramadım, sonra o manevi ağırlık benden alındı, sağlığıma kavuştum” der. Kızı Candan Tola “Risale-i Nur’dan özel manalar çıkarırdı” der. Kurban kesilince tartılmasını istemezdi. “Bizde sahabedeki iman olsaydı Mucizat-ı Ahmediye’deki olayları aynen yaşarız” derdi. Aile kavgası varsa “Şükür Risalesini” okuturdu.  Yetmiş günlük riyazetten sonra Üstad ona “Resulullah sana hurma gönderdi al orucunu aç ihsan dedi.“ Şevki mutlaka kainatın hareketini gösterirdi örnek olarak. Nurdan Tola onun her zaman melekut alemine davet ettiğini söyler. “Hergün risale ve Kur’an yazın Latifelerinizi geliştirin” derdi.

Yeğenine “Allah‘ın hazinesinden kullanıyorsunuz,  kazancınızın yüzde otuzunu hizmete harcamazsanız, çok zarar edersiniz“ der. Kabeyi tavaf ederken amcası ile beraber tavaf ettiklerini görüce eşi çok ağlar. Selek Tola amcasının yıkılan belediye binasının bodrumuna nezarete  atıldığını görmüştür. Şule  Tola onun ruh sağlığının duayeni olduğunu söyler. Kamile Tola, onun tavizsiz bir tebliğci olduğunu belirtir.  Bir dava adamı ve bir bilim adamıdır. Yiyecekleri kendilerinin üretmesi gerektiğini söyler. Gözünün sağlığını bir taş ile sağlar. Yanına sıkıntı ile giren ferahlayarak çıkar. Herkes ondan istifade etmiş ve o herkese faydalı olmuş, bir büyük insan İhsan Tola. Şimdi onun adını yaşatmak için Isparta Eğitim Kültür Vakfı bir dershane temeli atıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum