Alemler ve fertler

Uzun ve aydınlık gündüzlerin saltanatı, her yıl bu zamanlar başlar usul usul sallanmaya. Mevsim bir kez daha kışa döner yönünü, mahlukat bir kez daha yüz tutar kendince kapanmaya.

Alem sayfalarındaki yüzlerde, an be an bir geçiş dönemidir artık yaşanan! Hareketten durağanlığa, neşeden alınganlığa ve haslıktan olağanlığadır gidişat..

Mahlukat aynalarının yansıtabilme yarışına durdukları İlahî isimlerden bazıları ise, daha da baskındırlar artık gözlerde. Düşen her yaprakta ve kuruyan her çiçekte, alemin fani yüzü, kimin “Yumît” olduğunu da ders verir adeta. Her şeye “Kadir” bir kudretin, koca alemi nasıl da süratle, düzenle, kolaylıkla.. bir halden başka bir hale çevirmekte olduğuna şahit olur gözler bir kez daha...

Hele aynı topraktan, aynı sudan beslenen yan yana ağaçlar; o zengin şekilli ve rengarenk  yapraklarıyla nasıl da şahitlik ederler Rablerinin hem "Vahid", hem de "Ehad" olduğuna.. Kimisinin bordo-kiremit-kırmızı arasındaki renk cümbüşünü yüklenmiş bir dalı, yanındaki ağacın altın ve sarı arası en güzel tonlarına karışır bazen. Aynı anda beridekinin yeşilden kahverengiye dönüşüne de davet edilirken gözler; kimi zaman bir de bakarız ki, hepsinin arasındaki bir başka ağaç, tüm komşularına inat çoktan dökmüştür bile bütün yapraklarını...

Bu demektir ki, bütün bir ağaç aleminin "Musavviri" olan "Vahid", her bir ağacın kendi simasıyla sergilediği 'has mühürün' de "Sâni'i" bir "Ehad'dir" aynı zamanda!.

Tüm ağaçları, tüm çalıları ve bunların yapraklarını da yaratan "Hâlik", tek kalıp-tek model üzerinden (haşa, fabrikasyon gibi) değil de; genele vurduğu  "Vahdaniyet" mührünün ve tek tek her özel üzerindeki "Ehadiyet" imzasının gerektirdiği bir şekille, yani sonsuz bir çeşitlilikte ve hadsiz 'kişilikler' suretinde takdir buyurmuştur bu yaratışını. Tıpkı, insanlığı bir “alem” olarak kendine has fıtrî kanunlarda ve çerçevelerde yaratıp da, o alem içerisindeki her kavmi-her milleti ve her memleketi-her ferdi dahi kendilerine has bir fıtrat, lisan, görenek ya da bir ses, sîma ve yetenekle yaratması gibi.

Kısacası, geneli olduğu gibi, özeli de kendi içinde ayrıntılı, çeşitli ve üstüne üstlük bir de sanatlı ve güzel kılmakla yani...

Ama varsın, idraklerimize sunduğu zengin hakikat tablolarına rağmen daha çok ölüm, solmak, fena bulmak vs. gibi, tüm mahlukatın mahkumu olduğu acizlikleri hatırlatan yüzüyle anılsın sonbahar...

Düşen her yaprak, bu yönüyle varsın sadece hüzün versin kimisine!.
Biz yine de, güzün "Cemîl-i Zül-Celâl’e'" işaret eden o güzelliklerine takatimiz ölçüsünde dikkat kesilmeye, düşen her yaprağın dahi bir alemin özel ve kişilikli bir sanat eseri olarak bir şeyleri anlattığını unutmamaya, daha da çaba gösterelim.

Ne de olsa, güz: “zîşuura vazifesini unutturan gafletten ve şükrünü unutturan sarhoşluktan ikazât-ı Sübhâniyedir.”

Not: Tüm dost ve tanıdıkların, Risale Haber okuyucularının ve dahi tüm Alem-i İslam’ın mübarek Arefe Günü ve Kurban Bayramlarını tebrik ediyor; bu hususi günlerin hepimiz için nice hayırlara vesile kılınmalarını niyaz ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum