Alanımıza yoğunlaşmak

Türkiye, son yıllarda büyük bir değişim ve dönüşüm yaşıyor.
Hayatın hemen her alanında görülen bu değişim tek yönlü bir değişim değil ama değişim hızı bu toprakların aşina olduğu hızın ortalamasından çok yüksek olduğunu belirtmek isterim.

Bir taraftan ekonomik manada hızlı bir iyileşme yaşanıyor. Diğer taraftan, 80 yıldır bu ülkenin belini kırmış ve her kesimin kemiğini kurutmuş Kemalizm, sessiz ve hızlı bir biçimde (son 5 yılı kastediyorum) param parça olmaya doğru gidiyor. Diğer taraftan ise bütün hayatı zindanlarda, harp meydanlarında, mahkeme köşelerinde geçen Üstad’ın ismi ve tespitleri kamuoyunda gittikçe görünür olmaya başlıyor, filmler çekiliyor, basında hakkında objektif köşe yazıları çıkmaya başlıyor, mecliste siyasetçiler Üstad’ın sözleri ile başkası ile atışmaya bile girebiliyor.

Yaşadığımız hayat, Hayy isminin tecellisine mazhar olan bir hayat. Böyle bir hayatın sürekli bir değişime konu olması, perdelerin sürekli yenilenmesi, her zaman diliminde yeni renklerin ortaya çıkması, yeni dekorların sergilenmesi zorunlu. Aksi takdirde, diğer dünyayı tahattur etmek mümkün olmayacak. Zaten var olan statükonun korunması Esma-i Hüsna’nın tecellilerinin makes bulmasına perde çekmek olur ki uzun vadede böyle bir şeye Rabb-i Rahim’in izin vermesi mümkün değil. Kısa vadede yaşanan zulümler, haksızlıkların uzun vadede devam etmesi bu sırdan dolayıdır ki mümkün değil.
Dolayısıyla yaşanan değişimlerin hızlı bir şekilde gerçekleşiyor olması anlaşılabilir bir durum.

Yaşanan bu değişim ülkemiz ile sınırlı değil esasen.
Tüm dünyada da hızlı bir değişim var. Son yaşanan iktisadi buhran sonrasında dünyada adı konulmamış bir savaş yaşanıyor. Yüksek yoğunluklu bu savaşın silahlı bir savaşa dönüşmesi bile ihtimal dışı değil. Bu yoğun savaş sonrasında dünyanın merkezkaç kuvveti, trans-atlantikten Avrasya’ya kayabilir.

Bu merkezkaç kuvvet hareketi, küresel erkin, difüzyon tarzında doğrusal bir dağılımını getirmeyeceği aşikar. Çok daha eksantrik bir dağılım bile olabilir. Bu durum, başka bir tartışmanın konusu olduğundan üzerinde durmayacağım.

Bu dağılım sonrasında yine dünyada, küresel dengesizlikler olacak, haksızlık olacak, adaletsizlikler olacak, sömürücülük tekrar yaşanacak. Sonuçta, bu dünya bir imtihan dünyası ise bu tarz çeldiriciler hep olmaya devam edecek.

Ama kritik konu şu; Üstad’ın hayatta iken söylediği gibi Risale-i Nur tarafından beli kırılmış cenahın, dünyadaki ve nispeten daha iyi durumda olacağı anlaşılan ülkemizdeki bu yeni halden nasıl yeni bir denklem çıkartacağını bilemiyoruz. Daha önemlisi kaderin hangi denklemlere hayat şansı vereceğini de bilemiyoruz. Çeşitli öngörülerimiz var ama gaybı ancak Allah bilebilir. Ortaya çıkacak denklemde geniş dairede nispeten daha kabule karin bir ortam olabilir. Ama beli kırılmış şer güçleri karanlık mahzenlere çekilebilirler. Ya da içtimai hayatın bir çok noktasında fark edilmesi çok güç olan saatli bombalar ya da yenildiği zaman zehir olduğu anlaşılmayan çeşitli iştah açıcılar bırakmış olabilirler.
Fakat taşlarımızı iyi oynarsak bu yeni süreçte daha ehven şartların oluşmasına katkıda bulunabiliriz.

Yeni bir strateji belirleyelim demiyorum.
Gayet basit bir şeyden söz ediyorum; Üstad tarafından Risale-i Nur’da belirlenmiş stratejiden ayrılmamalıyız. Bu stratejinin üç önemli köşe taşı var bana göre;

1-En büyük siyaset, imanı kurtarmak siyasetidir. Bunun dışındaki tüm güncel siyasete olabildiğince cismen, zihnen, fikren uzak durmak gerekir. Güncel meselelere ait siyasal erkin paylaşımı noktasındaki siyaseti, bu işin erbabı olan siyasetçilere bırakmalıyız. Dar dairedeki en önemli vazifeye odaklanmalıyız. Geniş dairede yaşanan özellikle Üstad’ın görünürlüğüne dönük gelişmeler bize geniş daireyi cazibeli gösterip dar daireden ayırmamalıdır. En geniş dairedeki dönüşüm ve değişimlere gereğinden fazla ehemmiyet vermemeliyiz. Önemli olan kendimiz ve ailemiz başta olmak üzere etrafımızdaki insanlara ve tüm diğer insanlara cenneti kazandıracak tarzda çalışmaktır. Bu yaşadığımız dünya eksiktir, noksandır. Bu dünyayı cennete çevirmek için harcayacağımız enerjinin onda birini ahireti cennete çevirmek noktasında harcarsak çok daha anlamlı işler yapmış oluruz. Mesela, Kemalizm belasından kurtulmak çok önemlidir. Bu beladan kurtulmak için şu anda yaşayan tüm nur talebelerinin ve tüm dindarların, hepimizin verdiği mücadele, Ahmet Altan’ın tek başına verdiği mücadeleden daha değerli değil bana göre. Öyleyse asli işimizi bırakmamalıyız. Geniş dairedeki vazifeyi yapanlara destek olmalı ama dar dairedeki daha ehemmiyetli vazifeyi boş bırakmamalıyız.

2-Hileyi hilesizlikte bilmek. Yani, olabildiğince şeffaf olmak. Yani kapalı kapılar ardında başka planlar yapmamak gerekir. Dışarıdan bakan biri “bunlar şimdi nur taşıyorlar amma ellerinde topuz var, bunların gizli gündemi var” dememeli. Hakikaten gizli gündemimizin olmadığını, insanların imanlarını kurtarmak dışında özel bir isteğimizin olmadığı iyi anlatmalıyız. Sıdktan ayrılmamalıyız. Bu zamanda en büyük silah sıdktır, yani doğruluktur, yani yalan söylememektir. İnternetin hayatı kuşattığı bu devirde hiçbir yalan ya da dolanın gizli kalma şansı yoktur. Bizim sıdk dışında başka bir sermayemiz de yoktur. İslamiyete layık doğruluğu hayatımızın her alanında, günlük yaşantımızda, işyerimizde, dükkanımızda, yaşadığımız apartmanda, kamusal alanda yaşamalıyız ve yaşatılmasına katkıda bulunmaya çalışmalıyız.

3-Hak ve hukuk konusunda verdiğimiz mücadeleye devam etmeli ve kendimiz dışındaki kesimlerin de haklarını ve hukuklarını korumaya çalışmalı ve haksızlıklara kimden gelirse gelsin taraftar olmamalıyız. Bugünkü konjonktürde biz marjinallikten kurtulduk, başkaları marjinal oldu. Biz haksızlıklardan kurtulduk büyük oranda ve kurtulmaya devam ediyoruz ama başkalarının haksızlıklara muhatap olmasına gönlümüz el vermemeli. Biz dindarların yaşadığı mağduriyetleri hiç kimsenin yaşamaması için hakkaniyetli bir şekilde mücadele etmeye devam etmeliyiz. Tüm kesimlerin nefes aldığı bir iklimin tezahürüne çalışmak bizim şiarımız olmalıdır. Bu minvalde başkasına zarar vermediği müddetçe tüm kesimlerin, laiklerin ve hattan kemalizme taraftar olanların tüm haklarının korunmasına çalışmak bir müminin faziletindendir. Rabbimizin Esma-i Hüsnasının üzerinde tecelli etmesine izin verdiği tüm insanların haklarının ve hukuklarının bizim için önemli ve değerli olduğunu tahattur etmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum