Akredite “keyfiyet”

Bazı kavramların maksadı ifade için kullanılmasında, lügat mânâsıyla pratiğe yansıması uygun düşmüyor. Doğruluğunda tereddüt olmayan kesin kabul görmüş kavramların teorik tanımındaki güzelliği pratiğe geçerken içi boşalabiliyor. Veya maksadın aksine neticeye vesile olabiliyor.

Bu “kemiyet –keyfiyet” meselesi de uzun yıllardır zihnimde çözemediğim bir müşkülümdür.
Bu yazıda bahse konu ederken maksadım çözüm önerisi sunmak değildir.
Samimi olarak izahından ve anlamakta aciz kaldığım için kamuoyunun dikkatine sunmak istedim.
Her makale illa ki bir meselenin çözümüne çare önermez. Bazen meselenin derdini ortaya koymak daha önemli görevdir.

Nedir bu kemiyet-keyfiyet kavramının doğru anlaşılır şekli ve pratiğe yansıması?
Risale-i Nur terminolojisinde fazla bahse konu olan bu “kemiyet- keyfiyet meselesi, hizmet prensipleri içinde ulu orta kullanılıyor. Maksadın aksine sonuçlar üretiyor.

Kimileri kendisini keyfiyetin niteliğini belgeleyen akreditasyon yetkilisi gibi görüyor.
“Benim dediğim gibi düşünür ve davranırsa keyfiyet adamdır” diyor söz ve fiilleriyle.
Teorik tanımıyla keyfiyet, iman ve Kur’an hizmetinde Allah için, ihlas, ubudiyet, uhuvvet, muhabbet, feragat, sebat, metanet hasletlerini hem şahsi hem cemaat içinde hayata geçirmeyi anlayabiliriz.

Farklı mizaç ve karakterde insanların birlikteliği içinde doğal olarak bazı uygulamalarda farklı yaklaşımlar olabilecektir. Esas gayeyi ve hedeften sapma olmadıkça farklılıklar birlikteliğe zarar vermemesi düşünülür.
Ancak gerçekleşen durum her zaman teorideki tanımı gibi gerçekleşmiyor. Kimilerinin başkalarıyla paylaşmadığı ikinci ajandasındaki yazdıkları ile açıktan ifade ettikleri farklı olduğu sonradan anlaşılıyor. Eğer uzlaşma ve anlaşma olmazsa ayrışma kaçınılmaz oluyor. Ondan sonra herkesin sığınağı olan “kemiyetin keyfiyete göre ehemmiyeti olamaz” ön kabulüdür.
Yani deniliyor ki, “biz ve beraberimizdekiler keyfiyet sayılırız. Kaliteli, ihlaslı insanlarınız. Bizden ayrılanlar kemiyet(kelle) sayılır” anlamına gelen davranış yamukluğuna düşerler.

Halbuki, insan kendini salih bilse salih olmadığına delil değil midir?
Keyfiyet kapsamına giren nitelikli birlikteliğin şartlarını gerek İhlas Risalesinden gerekse Risale-i Nur’un bir çok yerlerinde izahını görmek mümkün.
“Cemaatte vahid-i sahih olmazsa cem ve zam kesir darbı gibi küçültür” (Hakikat Çekirdekleri.)

Dörtle dördün düz olarak çarpımı ve toplamı büyük çıkarken, dörtte bir (1/4) sayılarının çarpımından daha küçük, on altıda bir (1/16=0.06) sonucu çıkar. Sosyal grubun, cemaatin içinde, çok bedende bir ruh gibi tesanüt, uhuvvet, muhabbet olmadığında sonuç bir ferdin ağırlığından daha düşük bir sonuç çıkar.

Sorular… Sorular… Acaba kim cevaplar?
-Şimdi bu” keyfiyet” denilen kaliteli niteliğin ölçülere uygunluğunu belirleyen ve belgeleyen “akredite” merci neresidir? Veya neresi olmalı?

-Gelişi güzel herkes bu konuda hüküm verebilir mi? Herkes kafasına uymayana kolayca “keyfiyete” uygunsuzluk damgası vurabilir mi?
-Muammer Kaddafi’nin, Beşar Esed’in belirlediği keyfiyet kriteri de mantıklı sayılabilir mi?

-Kişilerin yaklaşımı ile belirlenen nitelik ve keyfiyet muteber sayılabilir mi?
-Sadece parmak hesabına göre belirlenen “keyfiyet” sınıflaması geçerli sayılır mı?
-Bu kavramın arkasına sığınmak ittihattan ziyade ihtilafa neden olmasının nedenleri merak etmeye değmez mi?
-İslâm fıkhının icabı olan şer’i dört delilerden “icma-ı ümmet” keyfiyette esas alınması gerekmez mi?

-Keyfiyet kemiyetin alternatifi midir?
-İkisi birlikte olamaz mı?
-İkisini bir arada olması için ne yapılmalı?
-On kişilik şahs-ı mânevinin gücü ile yüz kişilik şahs-ı mâneviyi aynı değerde görmenin mantığı, referansı yine kutsal öğretiler olursa tuz kokmuş olmuyor mu?

-Kişinin bilgisi, becerisi, inancı, ahlâkı, davası, hayat değerleri ile bireysel olarak sahip olduğu sıfatları keyfiyet tanımına uygun düşmesi yeterli mi?
-Keyfiyeti anlamlı kılacak ve pratiğe yansıtacak hasletin testinden geçebilmenin yolu yöntemi nedir?
-Keyfiyetin önemine inanmanın pratiği olarak “giden gider kalan sağlar bizimdir, bize yeter” gibi bir sonuç kavramın içini boşaltmak olmuyor mu?
-Nitelikli birlikteliği temin edecek kavramların uygulamalarını akredite edecek müşterek bir iradeye ihtiyaç yok mu?

-İradeye efendim irade. Kavramları maksadının hilafına kullanmak zayıf iradelerin, nefis ve enaniyetlerin ürünü değil mi?
-Konunun uzmanları, sosyolog, psikolog, sosyal bilimci, ilahiyatçı, kanaat önderi, ulemâsı bu kemiyet keyfiyet meselesini dert etmiyorlarsa en önemli derdiniz nedir?
-Sahi keyfiyete karar verecek akredite merci neresidir?

Daha çok sorular var çok… Cevabın pratik karşılığını bulmakta zorlandığım.
Kavramların içini boşaltmadan teoriden pratiğe dönüştürebilecek projelere ihtiyaç var.
Özellikle Nurcular veya kendini nurcu olarak kabul eden sorumluluk hissedenlerin dikkatine arzımdır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum