Akıl ve fikir ve hayal, o midenin elleri hükmünde

Akıl ve fikir ve hayal, o midenin elleri hükmünde

Günün Risale-i Nur dersi

dunun-risale-dersi.png

Bismillahirrahmanirrahim

BEŞİNCİ ŞUÂ’NIN İKİNCİ MESELESİ: Kâinata tecellî eden kayyûmiyetin cilvesi, vâhidiyet ve celâl noktasında olduğu gibi, kâinatın merkezi ve medarı ve zîşuur meyvesi olan insanda dahi, kayyûmiyetin cilvesi, ehadiyet ve cemal noktasında tezahürü var.

Yani, nasıl ki kâinat sırr-ı kayyûmiyetle kaimdir; öyle de, ism-i Kayyûmun mazhar-ı ekmeli olan insan ile, bir cihette kâinat kıyam bulur.

Yani, kâinatın ekser hikmetleri, maslahatları, gayeleri insana baktığı için, güya insandaki cilve-i kayyûmiyet, kâinata bir direktir.

Evet, Zât-ı Hayy-ı Kayyûm, bu kâinatta insanı irade etmiş ve kâinatı onun için yaratmış denilebilir. Çünkü insan, câmiiyet-i tâmme ile bütün esmâ-i İlâhiyeyi anlar, zevk eder.

Hususan rızıktaki zevk cihetiyle pek çok Esmâ-i Hüsnâyı anlar. Halbuki melâikeler onları o zevkle bilemezler.

İşte, insanın bu ehemmiyetli câmiiyetidir ki, Zât-ı Hayy-ı Kayyûm, insana, bütün esmâsını ihsas etmek ve bütün envâ-ı ihsânâtını tattırmak için öyle iştahlı bir mide vermiş ki, o midenin geniş sofrasını hadsiz envâ-ı mat’umatıyla kerîmâne doldurmuş.

Hem bu maddî mide gibi hayatı da bir mide yapmış. O hayat midesine duygular, eller hükmünde gayet geniş bir sofra-i nimet açmış.

O hayat ise, duyguları vasıtasıyla, o sofra-i nimetten her çeşit istifadelerle, teşekkürâtın her nev’ini yapar.

Ve bu hayat midesinden sonra, bir insaniyet midesini vermiş ki, o mide, hayattan daha geniş bir dairede rızık ve nimet ister. Akıl ve fikir ve hayal, o midenin elleri hükmünde, semâvat ve zemin genişliğinde o sofra-i rahmetten istifade edip şükreder.

Ve insaniyet midesinden sonra, hadsiz geniş diğer bir sofra-i nimet açmak için, İslâmiyet ve iman akidelerini, çok rızık ister bir mânevî mide hükmüne getirip, onun rızık sofrasının dairesini mümkinat dairesinin haricinde genişletip, esmâ-i İlâhiyeyi de içine alır kılmıştır ki, o mide ile ism-i Rahmânı ve ism-i Hakîmi en büyük bir zevk-i rızkî ile hisseder, “Elhamdü lillâhi alâ Rahmâniyyetihî ve alâ hakîmiyyetihî” der.

Ve hâkezâ, bu mânevî mide-i kübrâ ile hadsiz nimet-i İlâhiyeden istifade edebilir. Ve bilhassa o midedeki muhabbet-i İlâhiye zevkinin daha başka bir dairesi var.

İşte, Zât-ı Hayy-ı Kayyûm, insanı bütün kâinata bir merkez, bir medar yaparak, kâinat kadar geniş bir sofra-i nimet insana açtığının...

Bediüzzaman Said Nursi
Otuzuncu Lem'a