Ahmet Altan’a mektup

Uzun sayılır mı bilmem ama kendimce uzun zamandır sizi okuyan birisiyim. Bu okuma ve takip kendi değerlerime göre açığınızı aramak için değil şüphesiz.
Bilgi dağarcığıma bir şey kattığını da söyleyemem. Demokrasi, temel hak ve hürriyetler için “kral çıplak” diyebilen safiyet ve hakkaniyet yaklaşımınızdan dolayıdır.
İnsani değerler, insan olmanın vicdani sorumluluğunda çok ama çok inançlı bildiğimiz insanlar sınıfta kaldığı bir zamanda gösterdiğiniz cesaretiniz insanlık adına çok önemli bir hizmet olmuştur.

Özel hayat felsefeniz, hayat değerleriniz benim hayat değerlerimle taban tabana zıt
Bununla beraber bugün (18.09.2011 tarihinde), her zaman olduğu gibi bayiden Taraf gazetesini aldım. Bir çok sayfa ve yazıların yanında sizi de gazete okuma hızından ağır bir tempoda okudum.

Osmanlı değerlendirmeleriniz geçmişi külliyen reddeden 150 yıl önce başlayan yenilikçi akımların ittihatçılar olarak çöküşte ve cumhuriyetin kuruluş yıllarının dayatmacı inkılapçılarının beğeneceği bir yazı olmuş. Bazen iktidara çakarak muhalefeti, bazen de muhalefete yüklenerek iktidar taraftarlarını memnun eden objektiflik görüntüsündeki yayın yaklaşımı ilkelerden ziyade konjonktürel denge yaklaşımına uygun düşüyor.

Osmanlı, merkezinde insan olan 500 yıllık parlak bir medeniyetin ta kendisidir. Kilisenin tahakkümünden ve Avrupanın coğrafya etkisinin de Endülüs Emeviden etkilenerek ortaya çıkan rönesans hareketi ve sanayi devriminin sonucudur Avrupa medeniyeti. Tetikleyici dinamik İslâm medeniyetine dayanır. Birçok teknik buluş gibi. Osmanlı her kemalin bir zevali kaidesince büyümeye paralel dinamik değişim süreçlerini okuyamadığı gibi insan merkezli yaklaşımdaki değerlerindeki aşınma ve doğal çürüme sizin tenkidinize gerekçe oluşturmaktadır.

Bu medeniyetin mayası insaniyet ve İslâmiyettir. Coğrafi büyüklüğüne layık bilim, sanat ve teknolojideki gelişmeleri büyüklüğün rehaveti ve hantallığı yüzünden kıvrak manevra yapamadığı doğrudur. Ama Osmanlı’nın neyi ile övünebilirsiniz derseniz, merkezinde insan olan, “insanı yücelt ki devlet yücelsin” diyen Şeyh Edebali’nin tavsiyesine uyduğu dönemleridir. Sosyolog Gündüz Vassaf’ın deyimiyle Avrupa birlikte yaşamayı öğrenmeden sanayi devrimini yaşamaya başlamıştır. Eğer siz bu Osmanlı tahlilinizi şu sıralar yalancı yaldızları dökülen kapitalizmin sarsıntı geçirdiği bir zamandan daha önce olsaydı bir anlam ifade edebilirdi. 20 Yüzyıl’da teknik ve teknoloji, sanat edebiyat eserleri olarak örnek kimi veriyorsunuz? Kara bir yüz yıldır yirminci asır. Hayatı kolaylaştıran teknoloji kitlesel hayatları söndürmeye, vahşete araç olmuştur. Emperyalizmin tahakküm aracı olarak netice vermiştir.
Bilim ve sanata karşı olduğumu sanmayın. Bilim teknik, zenginlik araçtır. Kullanım amacına göre anlam kazanır.

Ben merkezli, kendinden başka insanları nesne olarak gören materyalist felsefeden insani fazilet, kemâlat, erdem gibi hiçbir pozitif değer ortaya çıkmamıştır. Güç ve Menfaat esas belirleyici olunca, samimiyet yerine maske ile dolaşan her ana herkesi rakip gören tedirgin bir yaşam mı medeniyet? Afrika’nın yaşadıkları da sizin övündüğünüz bilim ve sanatta ilerilerin emperyalist politikalarının ürünü değil mi? Afrika’nın vahşi doğadaki insanlarından daha yamyam olanlar sizin medeni tanımınız kapsamında mıdır? Esas olan insanlığın ekseriyetinin nitelikli birliktelik içinde mutluluğu değil mi? Her 6 dakikada bir çocuğun ölümüne sebep olan medeni ülkelere nasıl medeni olarak görür de en zor zamanda taaa Filipinler adasındaki insanlara yardım elini uzatan Osmanlı’nın neyi ile övünebilirsiniz diye sorarsınız?
Siz insan için nasıl bir dünya ön görüyorsunuz?

Hak ve hürriyetlerin kâmil anlamda uygulandığı rejim, yönetim, sistem insan doğasını esas almak zorundadır. Seküler bakış açınızda inancın fazla anlam ifade etmediğini biliyorum. Size bunun için de dua ediyorum. Ancak Ahmet Altan’ın tespit ve teşhisleri, cesur eleştirel yaklaşımlarından bir adım ötesi insan için ideal şartlar nerede? Sadece ütopik bir hayal mi?

Örnek verdiğiniz Tolstoy’un bir çok eserini okudum. İtiraflarım adındaki kitabında en son sözü “Allah varsa her şey vardır” diye bitiyordu. Maddi imkân olarak dünyadan beklediği her şeye sahip iken hayatın anlamını dair suallerine cevap bulamadığı için intihar aşamasına gelmiş iken yukarıdaki sözü söylüyor. Sizin de Tolstoy’un akibeti gibi akibetiniz için dua ediyorum.
Osmanlı medeniyetinin merkezinde insan vardı. Feragat, fedâkarlık, yardımseverlik, kuşları, doğadaki vahşi hayvanları dahi merhametin kapsamına alan insanlık vardı. Olayı sadece taş işçiliğine dayalım mimariye indirgeyerek bakmak Ahmet Altan gibi hakkaniyetiyle takdir toplayan bir yazara yakışmamıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.