Adım Adım Said Nursi Bitlis Sempozyumu yolculuğu

08.05.2013 çarşamba günü Risale Akademi’nin, AKAV, Eren Üniversitesi, Bitlis Valiliği ve Bitlis Belediyesi ile birlikte düzenlemiş olduğu beş günlük bir arama konferansı ve sempozyum için heyecanlı bir şekilde yollara düştük.

Yollar eskisi gibi zorlu ve çetin değil. Said Nursi’nin çocukluğunu yaşadığı dönemlerdeki gibi yol ve izin olmadığı bir dönemde değiliz artık. Her ne kadar ilçe ve köy yollarının seçim asfaltı ile asfaltlanmış ve hemen ertesi günü yamanmaya muhtaç yollar olsa da.

Uzakları yakın eden ve tayy-ı zaman bast-ı zaman sırrını yaşatan tayyareler bu hususta çok işe yarıyor. Yolun büyük bir kısmın aşmamıza yardımcı oluyorlar. Heyecanlı yolculuğumuz Muş havaalanına indiğimiz zaman daha da arttı. Güroymak/Nurşin ilçesine geldiğimizde bizi hava alnından alan aracı minik trafik polisleri durdurdu.

“Ehliyet, ruhsat lütfen.”

Emniyet Müdürü ilköğretim öğrencilerine uygulamalı trafik kurallarını öğretiyordu. “Ne güzel” dedik. Sevindik. Emniyet Müdürünü tebrik ettik. Yıllardır 23 Nisan’da çocuklara, Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, Başbakanlık gibi makamlar kısa bir süreliğine terk ediliyordu. Trafik polisliğini hiç görmemiştik. Bunu da burada görmüş olduk.

Nurşin’nin çıkışından sağ tarafa dönerek Üstadın çocukluğunda ders aldığı Tağ Medresesine döndük. Bizleri güler yüzlü ve sevecen medrese ehli karşıladı. Şeyh Feyzullah Efendiyi bir iki öğrencisi ile beraber tedris rahlesinde ders yaparken bulduk. Biz de kenardaki kanepelere iliştik. Fazla zamanımız olmadığını beyan edince ara verdiler. Sohbet ettik. İkram ettikleri leziz çaylarından içtik.

Üstadla Risale-i Nurla ilgili mevzu açılınca Şeyh Feyzullah Efendi söze başladı. Üstaddan ve Risale-i Nurlardan sitayişle bahsetti. “Medresemizin Ohin şubesine gittiğimde bazı kimseler Risale-i Nurlar başka bir şey, bizimkisi başka bir şey. Yollarımız ayrı” Diye bahsediyorlardı. Hâlbuki Risale-i Nurları okuyunca böyle bir şeyin olmadığını, Üstadın medrese ve tarikatlar için güzel şeyler söylemiş olduğunu gördük.” Diyor.

İrtibatsızlığın, yanlış anlamaların, yanlış anlatmaların ve maksatlı kimseler ile bu toplumu başka mecralara, başka serüvenlere itmek isteyenlerin ortaya çıkardığı acı neticeleri burada bizzat gördük.

Medresenin içini gezdim. Talebelerin kaldığı yatakhaneler, ders gördükleri salonlarda hiç yerinden kaldırılmayan rahleler, ortak namaz kılınan ve sohbet edilen büyük salonlar vardı. Buralar hep bizden olan, içimizi ısıtan, bizlere manevi ışık ve nur saçan mekânlardı. Bizden ayrı ve gayrı olan tarafları neredeyse yok gibiydi. Sempozyum davetiyelerimizi takdim ettik. Bizden önce de davetiyeler ulaştırılmıştı. Buna çok sevindik. Vedalaşıp ayrıldık.

Buradan Şeyh Nureddin Efendiye uğramadan geçmek olmazdı. Başında sarığı ve aksakalıyla 80’li yaşlarında sevecen bir insandı. Bize Üstaddan bahsetti. Hepsi de onu çok seviyorlar. Bize Mustafa Sungur tarafından Üstad adına yazılmış olan ve “Pek Muhterem ve Mübarek Sadreddin Efendi Hazretleri” şeklinde hitab edilmiş olan Osmanlıca mektubun fotokopisini dağıttı.

Bu mektupta Üstadın, bu medresenin talebesi olduğu, Anadolu’da ve İslam âleminde neşredilen iman ve Kur’an hakikatlerinin bir cihetle o medresenin mahsulü olması hasebiyle bu azim hayra hissedar olduklarını ve her sabah bu medresenin üstadlarını, talebelerini, Şeyh Ma’sumu ve Sadreddini dualarına dâhil ettiği bildiriliyordu. Üstadın bu vefasına hayran olmamak mümkün müdür?

Biz buradaki hocalarımızı ve kardeşlerimizi ziyaret etmiş, onun aziz hatırasını yaşamış ve yaşatmış olduk. Sade, nezih, baharın koyu ve insanın içine huzur veren yeşilliği ile boyanmış güzel bahçenin kenarında, hafiften dökülen rahmet damlalarının tenimizi okşayan letafeti içerisinde yapmış olduğumuz kısa sohbeti zamanın darlığı nedeniyle bitirmek zorunda kaldık. İkram edilen fırından yeni çıkmış, sımsıcak, medreseye özgü sandviç büyüklüğündeki harika ekmekleri yiyerek Nurşin’den Bitlis’e gitmek üzere ayrıldık.

Elim bir kaza neticesi bu sempozyuma katılamayan İsmail Kayan ağabeye Allah’tan rahmet, yakınlarına da sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Cüneyt Gökçe, Ekrem Bektaş, Abdullah ve Abdulkadir ağabeylerimize de Allah’tan acil şifalar diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.