Hekimoğlu İSMAİL

Hekimoğlu İSMAİL

Açılmayan tek valiz!..

Konferanslarda bana çok sık sorulan bir soru vardır: "Risale-i Nur'ları Amerika'ya nasıl götürdünüz?" Bu soru bu kadar sık sorulduğuna göre bu haftaki köşemde Risale-i Nur'ları Amerika'ya götürme serüvenimi anlatsam okurlarım memnun olur diye düşündüm...

1958 senesinde Tarihçe-i Hayat basılıyordu. Ben de forma forma alıp okuyordum. Çünkü Bediüzzaman'ın hayatını çok merak ediyordum. Tarihçe-i Hayat'ın baskısı bitip ciltlenince, arkadaşlar Üstad'a götürülmek üzere bir bavul dolusu kitabı bana verdiler. Akşam Haydarpaşa'dan hareket eden Anadolu Ekspresi'ne bindim; gece yarısından sonra Eskişehir'e indim. Bir taksi ile söylenen otele gittim. Otelde uyumam mümkün değil. Şimdi anlıyorum ki, beni evham basmış. Memuriyetten atılmak, hapis olmak gibi korkular da var... Bir Avrupalı yazarın söylediği gibi: "Korkusuz insan olmaz. Önemli olan korktuğunuz halde gayenizden vazgeçmemektir." Ben de insan olarak korkuyordum amma Müslüman olarak gayeme gidiyordum. Allah'ın lutf-u inayetine sonsuz şükrederim...

Ne ise, yola çıktık... Tabii o zamanlar modern otobüsler yoktu; ufak, eski bir otobüsle Emirdağ'a doğru yol almaya başladım. Yolda Bediüzzaman'ın kerametlerini hatırlayıp, "Aman bana keramet göstermese!" diyordum. Aklımın almayacağı, gözümün alışmadığı şeyler görmek beni korkutabilirdi. Böyle düşüne düşüne Emirdağ'a vardık. Otobüsten inince esmer, zayıf birisi, "Siz şimdi gelin, siz de sonra gelin" diye birkaç kişiyi işaret etti. Bavulu elime alıp bu şahsı takip etmeye başladım.

Bir bahçeden içeri girdik, selamlaştık, oturduk. Biraz sonra Üstad geldi!..

Sırtında siyah bir cübbe vardı. Boynunda beyaz bir atkı, başında kendine has bir sarık; saçları uzundu. Evin fakirane hali, Bediüzzaman'ın giyimi bana çok tesir etti. Yerimden kımıldayamadım. Gelip, benim çok yakınımdaki sedire oturdu. Elini öpmek istedik, öptürmedi.

"Almanya ve Amerika'dan Risale-i Nur'lar isteniyor. Buralara gidecek kardeşlerimiz Risale-i Nur'ları götürsünler." dedi. Kısa bir sohbetten sonra, "Ben hastayım, fazla kalamayacağım." dedi ve odasına çekildi. Yandaki oda ona aitti. Kapıdan bir göz attım. Yerde hiçbir şey yoktu. Tertemiz tahtalar... Bir köşede pencerenin önünde karyola vardı. Fakirane hayatı, her tarafta hissediliyordu...

İki veya üç ay sonra Amerika'ya kurs emrim geldi. Bütün Risale'leri topladım; bir bavul kadardı. Diğer valize de elbise, çamaşır, ayakkabı gibi eşyaları doldurdum; Esenboğa Havalimanı'na gittik...

Hepimiz dizildik; albay bavulunu açtı; gümrük kontrolleri başladı. Albay ne yapıyorsa, hepimiz aynı şeyi yapmak zorundayız. Dolayısıyla herkes valizini açtı. Sıkı bir şekilde kontroller başladı. Amerika yerine hapishaneye gideceğimi anladım. Can sıkıntısıyla bekliyorum. Sıra bana geldi. Gümrükçü, Risalelerin olduğu valizi açmadan merdivenlere attı!.. İki yüz bavuldan, açılmayan tek bavul!.. Benim diğer valizimi didik didik aradılar. Hatta lokum kutusunu bile açtırdılar.

Böylece Ankara'dan havalandık. Müthiş rüzgar ve yağmur... Sekiz saat sonra Madrid'e indik. Pilotlar dinlendi ve yeniden havalandık. Sekiz saat sonra bu sefer de Azor adasına indik. Azor'dan Bermuda'ya, oradan da New York'a indik. Eğer Atlas Okyanusu'nda Azor ve Bermuda adaları olmasaydı, pervaneli uçaklarla bu denizi geçmek imkânsızdı. 'Allah okyanusa atlama taşları dizmiş' diye düşündüm...

Amerika'da gümrük kontrolleri bizden daha sıkı; gümrükçüler yiyecek maddesi bile sokmuyorlar. Bavullar yine tek tek aranıyor. Bizim Risale-i Nur dolu bavula gelince adam bir "okey!" çekti ve yine açılmayan tek bavul yine benim bavulumdu!..

Okula gelince düşündüm; "Üstad, Risale-i Nur'ları isteyenler varmış, dedi amma kim?" Yirmi bin kişinin bulunduğu bu okulda İslamiyet'le meşgul olan hiç kimse yoktu.

Elime geçen broşürlerin içinde The İslamic Center isimli bir adres çıktı. Washington'daymış. Hemen oraya bir mektup yazdım: "Türkiye'de Bediüzzaman Said Nursi isminde bir alim var. Onun kitaplarını getirdim. Arzu ederseniz postayla göndereyim." Gelen mektupta kitaplar istenince iki koli yaptım, gizlice gönderdim.

Tabii bu olayları yaşarken anladım ki, bütün bu olanlar Bediüzzaman'ın kerameti... Allah dinini kıyamete kadar devam ettirecek. Diğer taraftan Risale-i Nur'daki ispatlar, ifadeler keramet derecesinde insana tesir eder.

Bana en çok tesir edense onun hayatıdır. Öyle bir hayat yaşadı ki, romanlara bile sığdıramıyoruz...

Zaman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum