30 yıl sonra gerçekleşen rüya!

Asırlarının durumuna göre mücedditlerin vazifesi de taayyün eder. Belirginleşir.  İmani alanda gerileme varsa baş görevleri iman hizmetlerini deruhte etmektir. İslami rükünlerde bir gevşeme varsa takviyeyi o yönde yaparlar.  İlmen bir gerilime varsa himmetlerini o alanın inkişafına vakfederler. Velhasıl verese-i nebevi olarak nerede bir boşluk varsa orayı doldurmaya gayret ederler.   Mesele siyasi ise hizmetleri o yönde gelişir ve tebarüz eder. Ömer Bin Abdulaziz’in siyasi alanda yenileme yapması ve tecdit görevini deruhte etmesi gibi.  Şah Veliyyullah Dehlevi de bu mücedditler silsilesi ve kervanının  önemli halkalarından birisidir.

1731 tarihinde Hicaz’a ve Kabe’ye yaptığı mübarek sefer sırasında  iki önemli rüya görür. Bu rüyalar tecdidinin muhtevasını da bize göstermektedir.  Birisinde peygamberimizi rüyasında görür ve ona şöyle seslenir:  Hakkın senin zuhurundan muradı şudur ki, ümmet-i merhumunun dağınıklığını seninle gidere ve iki yakasını seninle bir araya getirmek isteye (Raid el Ukela ile fehmi Esrarür Hilafeti’l Hulafa, cilt: 1, s: 6, Daru’l Kütüb el İlmiyye, Beyrut). Bu rüyasından sonra Şay Veliyyullah Dehlevi bütün mesaisini hem ilmen hem de siyasi olarak Müslümanların birliğini ve dirliğini sağlamaya verir. Onun misyonu ümmet çapında toparlayıcılıktır. Bu çerçevede, ilmi olarak ehl-i hadis ile dört mezhep arasında yakınlaşmayı sağlamaya çalışır. Ve mezhep mensuplarını ve saliklerini hadis ilmiyle meşgul olmalarını noktasında teşvik eder. Dört mezhebin bağlıları ile ehl-i hadis arasında köprü olmaya çalışır. Bununla da kalmaz Hanefilerle Şafiiler arasında köprü kurar ve iki mezhebin mümkün mertebe yakınlaşmalarını temin etmeye çalışır.  Maalesef bazı dönemlerde Hanbelilerle Şafiiler veya benzeri hak ve fıkhi mezhep mensupları arasında da uyumsuzluk örnekleri yaşanmıştır. Zayıflama anlarında bunların olumsuz tesirleri daha da  etkili olmaktadır.  Hint Alt kıtasında Müslümanların şevketlerinin kırılmaya başladığını gören Şah Veliyyullah Dehlevi bunu engellemek için çareler arar. Bu kırılmanın önünü alacak bariyerler ve setler kurmaya çalışır. Takviye faaliyetlerinden birisi de iki ana akım veya mezhep arasında da yakınlaşma sağlamaktır.

Hicaz’da gördüğü müjdeli rüyalardan birisi de giderek tehlikesi büyüyen Sihler gibi Müslümanlara husumet besleyen Marataların Müslümanlar karşısında yenilmesidir.  Bu rüyasını Tefhimat’ta dile getirir.  Lakin rüyanın tahakkuku geciktikçe gecikir ve ancak 30 yıl sonra tecelli eder. Hayata geçer.   Hatta rüyanın tahakkukundan umut kesilmiştir. Lakin kimileri Hazreti Yusuf’un rüyasının üzerinden 20 yıl geçtiğini dikkate alarak rüyaların çıkma veya tahakkuk tarihini buna göre mukayese ederler.  Ahmet Şah Abdali’nin komutasındaki Müslüman ordusu bu rüyanın kahramanlarıdır ve Maratalara karşı büyük bir zafer kazanırlar. Lakin devir Hindistan’da İslam talihinin gerilediği ve uful ettiği bir tarihtir. Şah Veliyyullah Dehlevi’nin samimi gayretleri sayesinde  Müslümanları son bir toparlanma ve parlama dönemi beklemektedir. Süreci yavaşlatır ama durduramaz. Nihai akıbeti engelleyemez.          

Hindistan’da Alem Şah’ın tahta çıktığı devirde, ülke eskisinden de kötü durumdaydı ve artık devlet sorunlarla baş edemez hale gelmişti. Bu durumun ana sebebi de, yöneticiler arasındaki bitmeyen anlaşmazlıklardı. Bozulmanın elbette başka nedenleri de vardı. Ülkesinin durumuna düzeltmek amacıyla Şâh Velîyullah, iktidar sahipleriyle irtibata geçti. Onlara, çeşitli meselelere dair görüşlerini aktardı. Yöneticiler ona, çeşitli meselelere dair fikirlerini sordular ve memleketin güvenliği ve asayişi ve düşmanlara karşı zaferi için ondan dua istediler. Onların arasında, büyük nüfuza sahip, dirayetli bir idareci ve kahraman bir kumandan olan Necîbu’d-devle de vardı. Yiğitlik, siyasî basiret, ileri görüşlülük ve yönetme kabiliyeti onu önemli kılan vasıflarındandı. Şâh Velîyullah’ın da siyasi durumun nezaketini bilmesi ve Necîbu’d-devle’yi takdir etmesi, onunla irtibata geçmesinde rol oynamıştır.

Bu dönemde Catlar, Maratalar ve Sihler ortalığı yakıp yıkıyor, adeta Hindistan’ı sallıyorlardı.  Müslümanların malına, mülküne zarar veriyor ve onların hayatlarına kastediyor, devletin bekasını tehdit ediyorlardı. Şâh Velîyullah, Necîbu’d-devle’ye  Reisu’l-mücahidîn ve Amiru’l-gaza namıyla hitap ederken, bu üç savaşçı halkın (Catlar, Maratalar ve Sihler) tamamen bastırılıp tehditleri ortadan kaldırılmadıkça, hiçbir hükümdarın selamet ve güvenlikle tahtta kalamayacağı hakikatine işaret ediyordu. Düşmanla mücadele ederken de yenmenin de, yenilmenin de vaki olabileceğini söyleyip, ona, bu yüzden cesaretinin kırılmamasını da tavsiye ediyordu.

Yine bu dönemde, Maratalar ve diğer gayri müslim unsurlar gerilla tarzı faaliyetlerini iyice artırdılar. Devlet ve Müslümanlar, onların bu artan saldırılarıyla baş edemez hale geldi. Bu tehlikeli durumdan kurtulmak için Şâh Velîyullah, Necîbu’d-devle aracılığıyla Ahmet Şah Abdalî’yi, Hindistan’a sefer düzenlenmesi için mektup gönderdi ve teşvikte bulundu. Bu mektupta Şâh Velîyullah, Ahmet Şah Abdalî’yi yüreklendirir ve onu Hindistan’daki Müslümanların daha fazla zarar görmemesi ve devletin daha da dağılmaması için son fırsat olan bu saldırıya geçmesi için teşvik eder. Şâh Velîyullah’ın bu mektubu gönderirken, Necibu’d-devle’yi aracı olarak kullanması, talebinin resmî hale gelmesini sağlamıştır; zira Necibu’d-devle’nin hükümet adına fikir beyan etme yetkisi vardı. Şâh Velîyullah’ın yetenekli ve dirayetli bir komutan olan Şah Abdali’yi çağırması, onun, ülkesinin siyasi durumundan ne kadar haberdar olduğunu gösterir. Şâh Velîyullah mektubunda, Şah Abdali’yi, Hindistan’ın coğrafi incelikleri, iktisadi durumu ve çarpışmaya hevesli ahalisi hakkında, onu ikna etmek ve yüreklendirebilmek için bilgilendirir.

Bu uzun mektupta Şâh Velîyullah, Şah Abdali’ye devlet içindeki emirler ile vezirler arasındaki çekişme ve uyuşmazlık hakkında da bilgi verir. Bunu, Şah Abdali’nin bu durumu düşünerek hareket etmesi için yapar. Bu son tavsiyesi de Şah Abdali’nin işine yarar ve komutan bütün bu bilgilerle donanmış olarak Maratalara haddini bildirmek üzere Hindistan’a doğru harekete geçer. Ahmet Şah Abdali 1174-1175/1760-1761’de yani rüyadan tam 30 yıl sonra Hindistan’a girer. Panipat’ta büyük bir meydan savaşı patlak verir. Ordularının çok kuvvetli olmasına rağmen Maratalar hezimete uğrar, çok kayıp verirler ve güçleri tamamen kırılır. Maratalar uzun süre bellerini doğrultamazlar. Bu manzaralar Müslümanlar için Altın Çağ’ın başlangıcı gibi bir tablo imkanı sunsa da, bunu değerlendiremezler. Bütün beklentilere karşın Müslümanlar yerlerinde sayar. Aynen Endülüs’teki gibi pek çok küçük devlet kurulur (tavaif-i mülük)  ve merkez güçsüz kalmaya devam eder. Artık Hindistan Moğolları son devrelerine girmişlerdir.  Merkez zayıflamış ve adem-i merkezi yapılar oluşmaya başlamıştır.  Her büyük devletin ikinci aşamasında bu tür vakalar yaşanmaktadır. Abbasiler de Osmanlılar da ve diğer  imparatorluklarda olduğu gibi. Osmanlılar Akka’da Napolyon güçlerini durdursalar bile Mehmlet Ali Paşa’nın adem-i merkeziyetçi eğilimini durduramadılar. 

Kendi döneminde de  Şah Veliyyullah Dehlevi, İmam Rabbani gibi hareket eder. Müslümanların selameti için devletin bekasını temin etmeye çalışır. Salih insanları öne çıkarmaya gayret eder.  Yöneticilere İslam ardına ve Allah adına nasihat eder ve daima salih olanlarını teşvik eder ve kötülerin de ıslahına çalışır.  Gerilemeyi durdurmaya çalışır. Durduramasa da geciktirmeyi başarır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.