27 Mayıs ve demokrasimiz

27 Mayıs 1960’ta yapılan Türkiye Cumhuriyetinin ilk askerî ihtilalini çok iyi tahlil etmek gerekiyor. DP’yi tanımadan Demokrasiyi, bu genç demokrasiyi ortadan kaldıran 1960 ihtilalini bilmeden darbeleri yorumlamak sağlıklı olmaz. Sağlıksız bilgilerden de sağlıklı düşünce, doğru sonuç ve bunlara dayanan doğru çözüm üretilemez.

1945’li yıllarda dünyada gelişme kaydeden demokratik gelişimin yansıması olarak ülkemizde de demokratik açılım istekleri arttı. CHP bu taleplere kulağını tıkayınca CHP içinde bulunan demokratlar ayrılarak DP’yi kurdular. Ama ne var ki 1946 yılındaki “açık oy gizli tasnif model” antidemokratik seçim kanunu DP’nin ancak meclise girmesini sağlayabildi. 1950 yılına kadar yapılan baskılar ve DP’nin bölünmesini netice verdi; ama 1950 seçimlerinin “gizli oy ve açık tasnif” esasına göre yapılmasını da sağlayarak adil bir seçimde ezici bir çoğunlukla iktidara geldi. DP 1954 seçimlerinde oylarını % 57’ye çıkardı. 1957 seçimlerinde ise yıpranarak oy kaybına uğradı ve % 10 oy kaybederek %47’ye düşürdü. Muhalefette bulunan CHP ise oylarını artırarak % 41.09’a yükseltmiştir. Bu da ihtilale cesaret verdirmiştir. Çünkü diğer muhalefet partileri ile beraber düşünüldüğü zaman çoğunluğun 1950 ve 1954 seçimlerine göre muhalefet lehine döndüğünü göstermektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir grup subay CHP ile işbirliği yaparak 27 Mayıs 1960 tarihinde ülke yönetimine el koydu. 37 subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi Anayasa’yı ve TBMM’yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere bütün DP’lileri tutukladılar. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun da tutuklananlar arasındaydı.

Milli Birlik Komitesi 3. Ordu komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın darbe liderinin kendisinden daha kıdemli olmaması halinde ordusuyla Ankara’ya yürüyeceğini ve darbecileri cezalandıracağını söylemesi üzerine Emekli Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komitesinin başına getirildi.
1960 darbesinin daha sonra yapılan darbe ve muhtıralardan farkı emir komuta zinciri içinde yapılmış olmamasıdır. Bu darbenin başarısı ve sonuçları ordunun bunu sahiplenmesine ve “şartlar tamam olursa darbeler meşru olur” ilkesinin benimsenmesine (bu ilke İsmet İnönü’nün 18 Nisan 1960 günü meclis konuşmasındaki sözlerinden birisi olup ihtilalin meşruluğunu ifade etmesi açısından önemlidir. Zaten bu konuşmadan bir ay sonra darbe yapılmıştır) ve “Atatürkçülüğün” korunması için genç subaylara işi bırakmadan emir komuta içinde üst kademece yapılması düşüncesini doğurmuştur. Çünkü darbeciler Genel Kurmay Başkanını da tutuklayarak büyük bir itaatsizlik örneği sergilemişlerdir. 1960 ihtilalinden sonra askerlerce yapılan Anayasa’ya asker ağırlıklı “Milli Güvenlik Kurulu”nun oluşturulması ordunun birliğini ve itaatini sağlamış ve bir derece siyasi bir kurum haline getirmiştir. Daha sonra gerek 1971 muhtırası, gerekse sonrasında yapıla 1980 ihtilali ve 28 Şubat 1977 postmodern darbesi hep emir komuta zinciri içinde ve “MGK” kararları çerçevesinde gerçekleşmiştir.

İçlerinden Alparslan Türkeş’in de içinde bulunduğu genç subaylar Menderes’in “ben orduyu genç subaylarla da idare ederim” dediğini iddia ederek yatıklarına kılıf hazırlıyorlardı. Darbenin sebebini de bu sözlere ve Menderes’in çıkardığı yasalara bina ediyorlardı. Menderes ise Yassıada mahkemesinde bu sözün kendisine ait olmadığını ve uydurulduğunu söylemiştir.
MBK’ya göre ihtilal kardeş kavgasına son vermek, lâiklik ilkesine aykırı uygulamaları durdurmak ve Atatürk ilke ve inkılâplarını korumak amacı ile gerçekleştirilmiştir. Ne gariptir ki daha sonraki bütün darbelerin gerekçeleri de aynı şeyler olacaktı.

İhtilalin ertesi günlerinde Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve hükümet üyeleri ki aralarında Milli Mücadelenin önemli komutanlarından Ali Fuat Cebesoy’un da bulunduğu DP milletvekilleri, parti yöneticileri (İl ve İlçe Başkanları) bazı üst düzey kamu görevlileri tutuklanarak Yassıada’ya götürüldüler. Çok ağır ve kötü muamelelere tabi tutuldular. Adalet Bakanı Namık Gedik’in intihar ettiği iddia edildi. Tutukluluk süresince Yusuf Salman, Lütfi Kırdar, Gazi Yiğitbaş, Yümnü Üresin, Nuri Yamut ve Kenan Yılmaz vefat ettiler. Bu ölümler elbette işkenceler sonucu olmuştur. Nitekim Gıyasettin Emre şöyle der: “Askeri havaalanında uçaktan indiriliyoruz. Sille, tokat, tekme, küfür… Yemekte konuşamıyorduk. Konuştuğu için dayak yiyen çok oldu. Her sabah kumlu pırasa, akşam da taşlı fasulye veriyorlardı.”

14 Ekim 1960’da başlayan Yassıada davaları 11 ay 1 gün sürdü. 203 gün davalara bakıldı, 872 oturum yapıldı. 19 ayrı davaya bakıldı, 1068 tanık dinlenildi ve yargılamalar 15 Eylül 1961 tarihinde son buldu.
Yüksek Adalet Divanı 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Celâl Bayar, Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan oybirliğiyle, eski T.B.M.M. Başkanı Refik Koraltan, eski Genelkurmay başkanı Rüştü Erdelhun, Agâh Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Ahmet Hamdi Sancar, Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman oy çokluğuyla ölüm cezasına çarptırıldı. 
Sanık yakınları, bazı sanıklara savunma için süre ve imkân verilmediğini iddia ettiler. Maalesef Hasan Polatkan’ın yargılamalar sırasında kaybettiği 175 sayfalık savunması yıllar sonra, dönemin Yassıada İrtibat Bürosu Müdürü Albay Ömer Faruk Erus’un kasasından çıktı.

Sanıklardan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961’de, Adnan Menderes 17 Eylül 1961’de İmralı Adası’nda idam edildi. Bunların dışındakilerin cezaları infaz edilmeyip, hapis cezasına çevrildi. İdamları durdurmak için ABD başkanı Kennedy'nin Ankara büyükelçisi Raymond A. Hare aracılığı ile Dışişleri Bakanı Selim Sarper’e bir mesaj ilettiği iddia edilir.

Bu ihtilalin siyasi sonuçları… Bir de ülkenin geneline yansıyan yönleri var…
Ekim 1960'da Milli Birlik Komitesi 147 öğretim üyesini üniversitelerden uzaklaştırdı. Görevine son verilenler arasında Ali Fuat Başgil, Sabahattin Eyüboğlu, Yavuz Abadan, Nusret Hızır, Tarık Zafer Tunaya, Mina Urgan, Haldun Taner de vardı. Genelde bu tasfiyeler üniversite içinden gelen ihbarlara dayanıyordu. Kararı protesto etmek için Turhan Feyzioğlu, Sıddık Sami Onar, Fikret Narter ve Suut Kemal Yetkin gibi birçok rektör ve öğretim üyesi görevinden istifa etti. 1962 yılında çıkarılan yasayla öğretim üyelerine üniversiteye geri dönüş hakkı tanındı.
DP’liler “Kürdistan Hükümeti tesis etmek üzere çalışmalar yapmakla” suçlandılar. 31 Mayıs 1960’da Cumhuriyet gazetesinde MBK’nin bu konuyla ilgili çeşitli belgeler bulduğu ve Şeyh Said’in oğlunun DP iktidarı döneminde doğuda propaganda gezileri yaptığı iddia edilmiştir. Darbeden 4 gün sonra Doğu ve Güneydoğu'dan seçilen 485 ağa ve şeyh Sivas Garnizonu (Kabakyazı)’nda bir kampa yollanmıştır. Bu konu hakkında Cemal Gürsel'in "ileri gelen 2500 Kürdü öldürelim" dediği iddia edilmektedir. Sivas'taki kamp 19 Ekim 1960 tarihinde çıkan 105 numaralı Mecburi İskân Kanunu ile boşaltılıp Milli Birlik Komitesi tarafından “55 ağa” DP’yi destekliyor iddiasıyla Antalya, Isparta, İzmir, Afyon, Manisa, Denizli ve Çorum’a sürülmüşlerdir.  Bu kanun 1962 yılında kaldırıldı. 1961 Anayasası'nda bir takım değişiklikler yapıldı.

1924 Anayasası'nın 3. maddesi olan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözü "Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir" şeklinde değiştirildi. Bir sene içinde MBK tarafından 235 general ve 5.000 subay emekliye sevk edilmiştir. Onlar da “Emekli İnkılap Subayları Derneği” kurarak haklarını arama yoluna gitmişlerdir. Derneğin en yüksek rütbeli subayı olan Orgeneral Ragıp Gümüşpala daha sonra Adalet Partisi’nin Genel Başkanı olmuştur.
4 Ocak 1961 tarihinde “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu” çıkarıldı. Silahlı Kuvvetlerin daha sonraki darbe teşebbüsleri bu kanunun 35. ve 85. maddesine dayanmıştır. 27 Mayıs 1960 darbesi böylece darbelerin “şartlar müsait olunca” “durumdan vazife çıkararak” meşru olduğu intibaını oluşturmuştur ve diğer askerî darbelerin yolunu açmıştır.

1960 İHTİLALİNİN SONUÇLARI

1. Yeni Anayasa: 6 Ocak 1961 tarihinde MBK ve Temsilciler Meclisi’nden oluşan “Kurucu Meclis” kuruldu. Bu kurula bağlı 20 kişilik bir “Anayasa Komisyonu” kurularak başına Enver Ziya Karal ve Turhan Feyzioğlu getirildi. Yaptıkları Anayasa 9 Temmuz 1961 tarihinde yapılan halkoylamasında % 61.7 oy çokluğu ile kabul edildi. % 40 hayır oyu gerçekten çok anlamlı bulunmuştur.
2. 1961 Seçimleri: Adnan Menderes’in idamından üç hafta sonra 15 Ekim 1961 tarihinde DP’nin devamı olduğunu iddia eden Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi toplam halktan % 62 oranında oy almışlar 227 milletvekili çıkarmışlardır. Buna karşın CHP 173 milletvekili çıkarmıştır. Seçim “Menderesin Zaferi” olarak nitelenmiştir. 25 Ekim 1961’de TBMM toplanarak askeri rejime son vermiştir.
3. Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanı Seçilmesi: 24 Ekim 1961 tarihinde parti liderleri Ragıp Gümüşpala (AP) Ekrem Alican (YTP) İsmet İnönü (CHP) Osman Bölükbaşı (CKMP) Silahlı Kuvvetler Birliği sembolik başkanı Cevdet Sunay MBK başkanı Cemal Gürsel ve generallerin önünde “Yassıada mahkûmlarına af çıkarmayacaklarına, Emekli İnkılap Subaylar Derneğine bağlı subayların orduya geri alınmayacağına ve Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanı seçilmesi için çalışacaklarına dair protokol imzalamışlardır. Ali Fuat Başgil’in MBK üyeleri tarafından ölümle tehdit edilerek adaylıktan çekilmesi üzerine 26 Ekim 1961’de yapılan seçimde tek aday olan Cemal Gürsel cumhurbaşkanı seçilmiştir.
4. Milli Güvenlik Kurulu’nun Oluşturulması: Ülkenin Milli Birliğinin belirlenmesi amacı ile Anayasa’da yerini alan MGK kurulmuş ve ordu içindeki farklı gruplaşmaların önünün alınması ve emir komuta zincirinin kopmaması sağlanmış, bununla beraber ordunun siyasetle iç içice olması ve siyaseti yönlendirmesi temin edilmiştir.
5. Darbelerin Meşrulaştırılması: 5 Mart 1962 tarihinde kabul edilen“Anayasa Nizamı, Milli Güvenlik ve Huzuru Bozan Fiiller”  ile ilgili 38 Sayılı Kanun çıkarılarak darbeyi eleştirmenin suç olduğu vurgulandı. Bu kanunun 1. Maddesi B Bendi şöyleydi: “27 Mayıs 1960 devrimini zedeleyebilecek şekilde: Bu devrimin neticesi olarak Yüksek Adalet Divanınca veya sair kaza mercilerince verilmiş ve kesinleşmiş olan karar ve hükümleri, söz yazı, haber, havadis, resim, karikatür veya sair vasıta ve suretlerle kötüleyenler veya üstü kapalı da olsa matufiyeti belli olacak şekilde kötülemeye çalışanlar veya mahkûm edilenlerin mahkûmiyetlerine esas teşkil eden fiillerini yahut şahıslarını övenler veya neticelenmiş hazırlık, ilk, son tahkikat veya infaz safhalarıyla ilgili resim, hatırat, röportaj yapanlar veya beyanat verenler…” Eleştirenler hakkına ilgi kanunun 5. Maddesi gereği dava açıldı. Bu davalardan birisi YDP (Yeni Demokrasi Partisi) genel başkanı Fuat Köprülü’nün “Çıkarılacak bir af bir haksızlığın tamiri olacaktır” sözü üzerine açılan kamu davasıdır.
6. Anayasa Mahkemesinin Kurulması: Kurucu Meclis yasaların Anayasa’ya uygunluğunu denetlemek üzere bir Anayasa Mahkemesi kurulmasına karar vermiştir. Bu karar 22 Nisan 1962 tarihinde Anayasa Mahkemesi Kanunu kabul edilmesi ile gerçekleşmiş ve 20 Aralık’ta çalışmalarına başlamıştır.

Günümüz sıkıntılarının temelinde hep 1960 darbesinin izleri vardır. Bu darbe ile her on yılda bir darbe geleneği başlamıştır. 1980 ihtilali ve Anayasa’sı sonradan oluşan boşlukları da doldurmuş ve askerî vesayeti daha da güçlendirmiştir. Demokrasimizin ihtilallerle ne derece yara aldığı açıktır. Bundan kurtuluş gerçekten çok zorlaşmıştır.
27 Mayıs 1960 darbesi 1963’te “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” ilan edilmiştir. 1982 Anayasa’sı ile “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” kaldırılmıştır. Bütün bunlara karşın 27 Mayıs ihtilallere ve ihtilalcilere ilham kaynağı olmaya devam etmiştir. 60 ihtilalinin provokasyonlarından olan “555K” formülü, parlamento, hükümet ve kurumlar arasında gerginliğin arttığı dönemde Cumhuriyet Mitinglerine “222A” (İkinci ayın ikinci günü saat 2 de Anıtkabir’de şeklinde)  ilham kaynağı olmuştur. 27 Mayıs 1960 darbesi Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan gibi bazı kişi ve kurumlar tarafından halen ihtilal değil bir “devrim” olarak kabul görmektedir.
Ülkeyi örgütlerden kurtarmanın tek çaresi vardır. Bu da özgürlükleri genişletmek ve Avrupa Birliği Kriterleri çerçevesinde demokratikleşmektir. Bunun bir başka yolu da yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum