21’inci ve 22’inci yüzyılın anlamı

‘Alametler zahir’ oldu diye bir ifade var. Gerçekten de sanki kıyamet kapıda.  Elbette bunu alametlerinden biliyoruz. Gayba değil alametlerine aşinayız.  Hazreti Peygamberimiz de bunun alametlerini bizlere bildirdi. Bildirmeyi dilemeseydi herhalde bildirmezdi.  Kıyametin Allah katında bir gayb bilgisi olması başka, bu bilgiyle alakalı olarak uyarma babından karinelerini bildirmesi daha başkadır. Bu nispi bilgi, mutlak düzeyde bilgiyi Allah’ın tekelinde çıkarmaz. Bizimkisi mukayyet ve sınırlı bilgidir.  Münkir olanlar elbette kıyamet bilgisiyle alakalı olarak da inkar karakterlerini değiştirmeyeceklerdir. Onlar için ancak ‘anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az’ denilir.

Mutezile ve kimi Hariciler veya benzeri fırkalar bugünkü mantıkla veya bugünküler eski mantıkla Mehdi, Deccal ve Hazreti İsa’nın nüzülü meselesini inkar etmişlerdir. Zira onların sünnet ve hadisle ilgili kriterleri Ehl-i Sünnet kriterlerine uymamaktadır. Bundan dolayı da gaybiyatla ilgili bilgileri tevil etmekte; ya aklileştirmekte ya da maddileştirmektedirler. Maalesef günümüzde böyle yeni bir Mutezile damarı ortaya çıkmıştır. Mutezile tarihte kalmamış ve günümüzde de saklı damar şeklinde varlığını sürdürmüştür. Numuneleri ortadadır. Muhammed Abduh ve Sir Seyyid Ahmet’in mucizeleri tevil etmesi ve keza Hazreti İsa’nın nüzülünü ve benzeri hususları tevilleri aynı nedenledir. 

Kıyamet alametlerinin testinin iki türlü sağlaması vardır. Birincisi maddi ikincisi de manevi düzeydir. Manevi alametlere baktığımız zaman, aynen sadık el masdukun (Hazreti peygamberin sıfatı) haber verdiği hususlar bir bir yaşanmaktadır. Dünya tarihinde hiçbir dönemde müstehcenliğin bu kadar yayıldığı görülmemiştir.  Mahremiyetin sınırları tamamen aşılmıştır ve mahremiyetin sınırlarının aşılmasıyla birlikte masumiyetin sınırları da aşınmıştır. Dünyamızın manevi değerlerinin aşınması giderek artıyor. Bunun çoğunluğu kadın üzerinden gerçekleşiyor. Hadislerde ahirzamanda seviciliğin ve lutiliğin artacağı bildirilmiştir. Ve bu akımlar kemikleştikçe onlarla mücadele etmek de zorlaşıyor. Ve günahlar Allah’ın gazabına davetiye çıkartacak bir biçimde alenileşiyor. Sözgelimi, ramazanlarda ne oruca ne de tutan insana saygı kalmış ve hem oruca hem de tutana meydan okurcasına oruç aleni olarak göstere göstere yenilmektedir. Ve günümüzde lutilik veya sevicilik gibi konularda emr-i bi’l maruf ve nehyi ani’l münker yapılamıyor. Bunlar, toplumsal bir sapma değil kişisel tercih olarak kayda geçiyor. Değerlerin aşınmasıyla birlikte suç olan hak haline geliyor.

*

Manevi kriterlerde olduğu gibi maddi kriterlerde de ciddi bir aşınma var.  Bize verilen sınırlı imkanlar hovardaca ve sınırsız bir biçimde kullanılıyor. Tüketim çılgınlığı ve fıtri olmayan yapılanma dünyanın dengesini altüst ediyor. Kıyamet de bir altüst olma süreci ve biçimidir. Bundan dolayı da dünyamız S.O.S. vermeye yani imdat sinyalleri ve çığlıkları göndermeye başladı. Hem maddi hem de manevi azgınlık dünyanın sonunu getiriyor. Dünya daru’l hikmet ve daru’l kader yani her şey bir tertibe ve miktara tabi. Bunun dengesini bozduğunuzda dünya çarpık hale gelecek ve kıyameti yani altüst oluşu yaşayacaktır. Tüketim ve ahlaksızlık dünyanın işleyiş düzenini bozuyor.  Kıyamet süreci ilk insanla birlikte başlasa da bunun bir nihayeti de var. Galiba bizler nihayet sürecini yaşıyoruz. Çin’deki nehirlerin yarısından fazlası kirlenmiş ve kullanılamaz hale gelmiştir. Çin komünizmi dünyanın en büyük kapitalizmi haline gelmiş ve kıyameti hızlandırmaktadır. Sanayileşmenin getirdiği kirliliğe ilaveten bilgi teknolojilerindeki devrim de dünyanın sonunu hazırlamaktadır. İnsan çevresiyle uyumlu değil, uyumsuz yaşamaktadır. Amazon ormanlarının tükenmesi ve Kuzey Kutbundaki erime ve ozon tabakasındaki delinme gibi hususlar büyük felaketin habercisidir.

Amerikalı ekonomist ve sosyolog Kenneth E. Boulding 1964 yılında The Meaning of the Twentieth Century: the Great Transition başlıklı bir kitap kaleme almış ve bu kitap bu anlamda dünyanın aldığı şekle ve seyrine işaret etmiştir. Daha doğrusu yorumlamaktadır. Erol Güngör tarafından dilimize aktarılan bu kitap sanayi devriminin  sosyal ve fiziki etkileri üzerinde duruyor. Bilişim teknolojisi bunun tuzu biberi oldu.  Hayatı kolaylaştırdığı oranda kıyameti çabuklaştırdı. Sanayi devrimi sosyal hayatı kalıplaştırdığı ve fakirleştirdiği gibi bilgi devrimi de erotizmi yaygınlaştırmıştır.

*

nature_kastamonu.jpgArtık basın bu sürecin ya da kıyamet sürecinin sonuçlarını yazmaya ve ona tanıklık etmeye başladı. Nature dergisi kıyamet sürecine neşter vurdu. Adeta Bediüzzaman’ın sezgisel boyutta veya ilmi ledünni boyutunda vardığı sonuçlara, adeta fiziki ve maddi bağlamda tümden gelim yani istidlali metotla varıyor. Saygın bilim dergilerinden Nature’da yayımlanan bir makalede bilim adamları, dünya üzerindeki yaşamın 2100’de sona erebileceğini yazdı. İnsanoğlunun gezegene çok büyük zarar verdiğini, aşırı yüklendiğini ve bunun da gezegen üzerinde ısınma ve aşınma meydana getirdiğini yazıyor. Bilim adamları, “Geri dönüşü olmayan bir biçimde genişliyoruz. İnsanlar dünyanın geçmişte yaşadığı değişimleri hatırlamıyor” açıklamasında bulundu.

Birçok uluslararası kurumdan 22 uzmanın kaleme aldığı araştırmada iklim değişimleri ve canlı türlerinin hızla yok olduğu kaydedildi. Makalede, “Bugün yaşadığımız iklimlerin yarısı ortadan kalkacak. Ara mevsimler ve ara kademeler ortadan kalkıyor. Bu sebeple henüz keşfedilmemiş birçok canlı türü yok olacak. Bilinen canlı türlerinin de birçoğu ortadan kalkacak” ifadesi yer alırken, araştırmayı yürüten Profesör Arne Moers, “Radyasyon dengesini değiştirerek çok büyük bir risk alıyoruz. Sıradaki dönüşüm gezegeni yok edebilir. Eğer o sınırı bir kez geçersek bir daha dünya gezegenini eski haline geri döndüremeyiz” diyor.

Araştırmada insanoğlunun gezegenin yüzde 43’ünü kullandığı belirtilirken, endüstri devriminden önceye oranla karbon emisyonunun, salınımının yüzde 35 arttığı kaydedildi. Araştırmada, dünya nüfusunun 2025’te 8.2 milyar, 2050’de ise 9 milyar olacağı belirtilirken, “2100’de oluşacak nüfusu dünya kaldıramaz” yorumunda bulunuldu.  

Evet! Bu tüketime dünya kaynaklarının dayanması mümkün değil. Nüfus artışı da bu tüketim seviyesiyle dünyanın kaynaklarını bitiriyor ve suyu havayı kirletiyor. Bundan dolayı bu tüketim için ikinci bir yedek dünyanın olması gerektiği ifade ediliyor. Hadislerde ifade edildiği gibi insanoğlunun altından bir vadisi olsa ikincisini de isteyecektir. Dolayısıyla nefsine gem vurmadığı sürece kendisine dünya değil dünyalar yetmeyecektir. Öyleyse tüketim çılgınlığına ve ahlaki erozyona dur demek gerekiyor. İsraf ahlaksızlıktır. Bugünkü sistemin ise ayakta kalmasının şartı ve çarkıdır. Sistem tersten işliyor. Tüketim kültürü kapitalizmin bir ürünüdür. Kapitalizmin yuları ise nefsi emarenin elindedir.

Bediüzzaman Nature dergisinin maddi bağlamda yaptığı öngörüyü manevi dürbünle görmüştür.  Kastamonu Lâhikası’nda ‘Ahirzamandan haber veren mühim bir hadis’ başlıklı bir mektupta “Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır” hadis-i şerifini işârî noktadan tefsir eden Bediüzzaman Hazretleri, ‘ehl-i hakkın 1506 (milâdî 2082) yılına kadar galip, 1542 (miladi 2117) yılına kadar gizli ve mağlubiyet içinde İslâm hizmetine devam edeceğini’ işaret ettikten sonra şöyle diyor: “‘Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar)’ fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1545 (miladi 2120) olup kâfirin başında kıyâmet kopmasına ima eder. Lâ ya’lemu’l-ğaybe illâllah.” (Kastamonu Lahikası, s. 26)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum