10 Kasım yazısı yazma kılavuzu

1968’den beri günlük gazete okuyucusuyum. İlkokul 4. sınıftan itibaren her türlü gazeteyi gelişigüzel de olsa alıp okurdum. Çocuk aklımla, sonraki yıllarda da gençlik bilincimle şunları gördüm. Bazı yazarlar belli gün ve haftalarda  şablonlaşmış, terzi kalıbından çıkmış, ya da tornadan çıkarılmış yazılar yazarlardı. Bunu ilk olarak Atatürkçü yazarlarda görmüştüm. Ne zaman fark ettim, nasıl fark ettim onu da söyleyeyim. Gençlik yıllarımda gazeteler benim için önemliydi. Okuduktan sonra sekize katlayıp arşiv kaldırır gibi evimizin bodrumunda bir tahta sandıkta saklardım. Bir 10 Kasım’da ya da bir 29 Ekim’de bakardım ki bu Atatürkçü-Laik yazarlar bir yıl önceki yazıların hemen hemen tıpkısının aynısını yazmışlardı. Sadece o günün şahıs isimleri değişirdi. Sizi temin ederim ki defalarca  bu denemeyi yaptım ve  hemen hepsinde de aynı üslubu ve yalakalığı gördüm. Bence dünyanın en tembel aydın beyinleri ve en otomotiğe bağlanmış kalemleri bizim ülkemizdedir ve başka yerde örneği yoktur. Yok böyle beyin, böyle yazar, yok böyle kalem.

 

Bu tür yazıların bir benzerini yazmanız için size bir sermeşk yapacağım sayın okuyucularım affınıza sığınarak. Ama çok kolay ve  basit. Atatürkçü bir yazarın yazısı nasıl olur size bir Basic Program, beysis prougreeem vereceğim. Siz de evinizde, işiniz yoksa şöyle çocuğunuzun 100 yapraklı çizgili defterinden bir sayfa kopararak deneyebilirsiniz. Dediğim gibi çok basit.

 

Önce “Aaaah, ah Atam!” diye şöyle bir iç geçirtici, 1930’lu yılların özlemiyle dolu cümlelerle giriş yaparsınız. “Sen kalk ben yatam” edebiyatı yani. O dönemin ne kadar iyi,  güzel, mükemmel, harika, mutlu, kutlu vb.  hatta demokrat, insancıl, müşfik, hoşgörülü bir ortam olduğunu dair bir iki romantik, duygusal cümle de kurabilirsiniz. Zemin etüdü tamamdır ..

 

İkinci paragrafta içinde yaşadığınız günün insanlarına, iktidarlarına, sövüp sayma  cümleleri yer alabilir artık. Siz bir Atatürkçü’sünüz ve herkese hakaret etme yetkiniz vardır. “Ben Atatürkçüyüm!“ dedikten sonra akan sular durur ülkemizde. Atatürkçüyüm diyenin samimiyetinden şüphe edilemez. Başkalarından şüphe edilebilir. Ama Atatürkçülerden asla!  Giriş bölümündeki cümlelerinizle sizin ne kadar samimi, içten, gönülden, karşılıksız seven bir Atatürkçü olduğunuz imajı uyanmıştır. Artık Atatürk’ün ve Atatürkçülerin hoş görüşünden, demokratlığından bahsetmiş ve ikinci bölümde çelişkiye düşmüşseniz de aldırmayın kimseler o gümbürtüde, hay-huyda çelişkinizi fark etmez. Çünkü ilk giriş bölümünde bahsettiğiniz Kemalistlerin Asr-ı Saadetinin büyüsüyle okuyucularınız kendilerinden geçmişlerdir. Artık sağa sola saldırı cümleleri makinalı tüfek gibi sıralanabilir. “Ah şu yobazlar!, vah şu gericiler.! İlke ve  inkilapları sulandırdınız, içini boşalttınız. Kemalist devrimi aşındırdınız. Atatürk bir gün kalkarsa!” minvali üzere bir iki laf ettikten sonra “saç, sakal, bıyık, başörtüsü, ezan, Arapça, namaz, mescid” gibi kelimelerin geçtiği cümleler kurarken “Hamamböceği, karafatma, meczup, vatan haini, aymaz, yobaz” gibi hakaret kelimelerini aralara serpiştirmenizde yarar var. Unutmayın “Saçlarından sürüklenecekler, Anıtkabire günde 5 defa gelseniz yine Atatürkçü olamazsınız. Darağacında sallandırılacaksınız!” şeklindeki tehdit cümleleri yerleştirmeniz  halinde gelişme bölümü de tamamlanmış sayılır.

 

Sonuç bölümünde bu hainlerin cezalarının bir gün er veya geç verileceği, Kemalistlerin bir gün “Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır” vecizesine uygun olarak memleketi bütün bu pisliklerden temizleyecekleri gayet sertçe ve kalınca söylenir. Silahlı kuvvetlere silahını çekmesi gerektiğine dair bir iki telmih ve imada bulunucu cümleler serdedilir -çünkü bu yobazlar fikirden anlamazlar, silahtan anlarlar- Silahlı ve zinde güçlere bir iki zeytinyağlı sıfat ve zarf tümleci de eklenmeli muhakkak. “Mustafa Kemalin ordusu! Demir yumruğuyla şöyle bir vurunca elbet..” gibilerden damardan girişler yapılır. Kapanış cümlesinde  Atatürk’ten bir vecize -velev ki yoksa bile  uydurulur- bir alıntı yapılırsa daha görkemli bir yazı olur.  Mesela “Ben sporcunun.. Ben şoförün.., ben yazarın.. ben tamircinin..”le başlayan bir cümlesini eklemeniz halinde Atatürk’ü çok okuduğunuz araştırdığınız imajı da uyanır. Uzun sözün kısası aziz okuyucularım bu dediklerimi yaparsanız bir 10 Kasım yazısı yazılmış olmuş olur.

 

Sevgili okuyucularım ekmek, Kur’an çarpsın ki bu yazılar böyle yazılır. İnanmıyorsanız 10 Kasım 2011 tarihli gazetelere bakabilirsiniz. İmkanınız varsa 2011, 2010, 2009’lara yani geri saat uygulaması gibi taaa benim çocukluk dönemlerime l970’lere doğru şöyle bir araştırma yapabilirsiniz.

 

Bu yazıyı niye yazdım derseniz, valla hiç niyetim yoktu. Çünkü bu tür yazıların nasıl yazıldığını tek ben değil cümle alem biliyor. Ama dün, İzmir'de düzenlenen Atatürk'ün 73. ölüm yıldönümü anma töreninde bir üniversite öğrencisinin, başörtülü olduğu gerekçesiyle sözlü tacize uğradığı haberi üzerine niyeti bozdum.

 

Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen törende yaşanan olayda, 'Atatürkçü' olduğunu iddia eden bir kadın, başörtülü öğrenci N.N.E.'ye, "Senin buradan gitmeni istiyorum." demiş. Kimliğini açıklamak istemeyen kadın, çevrede bulunanların tepkisi üzerine, "Bu insanların karşı devrimin ürünü olduğunu göremiyorsanız, sizinle konuşacak hiçbir şeyim yok." ifadelerini kullanmış. Bir vatandaşın, "Herkes giyiminde hür değil mi?" sorusu üzerine saldırgan, "Hürriyet bu mu? Karşı devrimin simgesini kabul etmek mi hürriyet? Ben etmiyorum o zaman" diyerek alandan uzaklaşmış.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum